Bölüm 85; yukarı hep birlikte çıkacağız

407 68 85
                                    

Manik, Evan'a sürekli bir şeyler anlatıyor, bir Büyükler'den bir de Sindy gibi her şeyini ortaya koyarak mücadele eden diğer çocuklardan bahsederek çoğunlukla yoldaşlarını övüyordu. Evan onu izledikçe Kuzey Kralı'yla başka başka benzerliklerini bulmaya devam ediyor, "bir kralın kalbi" diye adlandırdığı yüce istidatları elinde bir liste varmış gibi teker teker sıralıyordu. Mütevazi bir çocuktu Manik. Burada başlattığı, sebebi olduğu koca direnişi ve hayran olunası başarıyı belki de kendisini takip etmekten başka bir şey yapmayan, ona dayanan ve ondan güç alan yoldaşlarına mal ediyor, insanların onu övmesine mani olmak istermişçesine kenara çekiliyordu. Aynı Kuzey Kralı'nın Büyük Savaş'tan sonra dünyayı insanlara emanet edip kaçma, ortalıktan kaybolma çabaları gibi. Tabii o zamanın insanların onun peşini bırakmadığı gibi, yeraltı şehrinin koca yürekli çocukları da Manik'in mütevaziliğini kabul etmeyeceklerdi. Evan her ihtimale karşı aksi olması durumunda bazı şeylere şahitlik etmek için orada bulunmayı kendine şimdiden görev biçmişti. Tüm bu tünellerde dolaşırken ve yeraltı şehrinin hikayelerini dinlerken kendine anlatılanlara alıcı gözüyle bakıyor, ileride anlatacağı şeyleri zihnine not ediyordu. Manik'in peşini bırakmayacak, ona kendisine Kral dedirtene kadar uğraşacaktı. Bunları düşünürken kendisinin tüm Doğu Krallığı'nın övgülerinden nasıl köşe bucak kaçtığı hiç aklına gelmiyor, çok kızdığı Tamak'ın kendisini darladığı gibi Manik'in paçasına yapışma hayalleri kuruyor, onu Beyaz Diyar'da öve öve bitiremediği günleri düşlüyordu.

İlk tünelin kazılmasının bugüne kadar yaptıkları onca şey arasından açık ara farkla en zor iş olduğunu söyledi Manik. Ve tüm her şeyin dönüm noktası olduğunu. Çünkü o zamana kadar sadece elinden bir şey alınmaya alışmış çocukların zihinleri, bir şeyler başarabileceklerine, özgür olabileceklerine ya da bu uğurda savaşabileceklerine dair bir düşünce bile oluşturamıyordu. Bedenlerinin zincire vurulması değildi bahis mevzu, ruhları hapsedilmişti. Ölene kadar çalıştırılacakları ya da anne babaları gibi bir hiç uğruna feda edilecekleri, kendilerine bir mezar bile yapılamayacak şekilde öldürülecekleri kendilerine kabul ettirilmişti. Bu duvarı yıktığı için önemliydi ilk tünel, bir diğer ucu gökyüzüne uzandığı için değil. Dışarı açılan o tünelin efsanesini her gece gelip çocukların kulaklarına fısıldadığı, ona inanmaları için çiçekleri, yeşil çimenleri yolup yolup yerin altına getirdiği getirdiği günleri anlatmaya doyamıyordu Manik. Bir gün hepsinin dışarda istedikleri gibi koşturup eğleneceklerinin sözünü vermişti çocuklara. İşte bugün tüm hayallerin gerçek olacağı gündü belki de.

"Arkadaşın hep bu kadar geveze midir?" diye sordu Lulu. Chester başını çevirmiş ve o ana kadar çok dikkatini çekmemiş Lulu'ya bakmış, elinde tuttuğu arbalete ve belindeki palaya göz gezdirmişti. Aynı Manik'inkine benzeyen bir bandanayı boynuna bağlamıştı küçük boylu kız. Yüzünde de hırçın bir ifade vardı. Bunlar Chester'ın Lulu ile alakalı ilk izlenimleriydi.

"Şu geldiğiniz krallıkta senin yaşında savaşçılar yaygın mı yoksa bir istisna mısın?" diye sordu Chester. Diyaloğu insanların ona yönelttiği şeylerin dışında bir noktaya çekmek gibi garip bir huyu vardı bu çocuğun. Ama bu konuda oldukça başarılı olduğu söylenebilirdi. Onun belki bilerek belki de farkında olmadan yaptığı bu şeyin ağına takılmış ve "Tekim!" demişti Lulu. Chester dudaklarını gerip başını hafifçe sallamış, vurgudaki kendini beğenmişliği hemen hissetmişti. "Seni böyle özel yapan ne? Elindeki aletse eğer hayal kırıklığına uğrayacağım!" dedi. Lulu gülümsedi. Chester'ın dobralığı hoşuna gitmişti. "Anlatsam da anlayacak gibi gözükmüyorsun. Sizi yukarı çıkarttığımızda neyim olduğunu gösteririm. Nelerim olduğunu!"

Çocuk yine dudaklarını germişti. Umutsuz değildi ama bu cümleleri çok iddialı buluyordu. "Ölmezsek gösterirsin." dedi. Bir süre sessizlik olduktan sonra konuşmaya devam etti.

DEMİR BAĞLAR - SİS (tamamlandı)Where stories live. Discover now