Bölüm 19; daha hiçbir şey görmedin!!

376 86 82
                                    


Kapıyı yavaşça araladı. Daniel'in ağzı bir karış açık, gözleri yuvalarından düştü düşecek binaya bakıyordu.

"Efendi Ugo'nun evi mi!?!" diye bağırdı.

Evan içeri doğru bir adım attı. Dizleri titriyor, kalbi heyecandan patlayacak gibi oluyordu. Sol tarafında kalan masanın üzerinde açık pembe bir örtü vardı. İki ucuna iki tabak konulmuştu. Burası cidden Ugo'nun evi miydi? Her taraf çiçeklerle donatılmıştı. Çiçeklerin kokusuna ulaşmak için çektiği her nefes burnunu sızlatıyordu. Başını mutfak kapısına doğru çevirdi. Bu kadar güzel kokan ne pişiyordu böyle?

"Lulu, sen mi geldin?"

Annesinin sesi göğsünü delmişti sanki. Olduğu yere çivilenmişti. Gerçekten de buradaydılar. Dudaklarını ısırdı. Görüşü buğulanmaya başlıyordu. Annesinin tatlı sesi kulaklarına değince az önce kokusunu alamadığı çiçeklerin bahçesine düşmüş gibi oldu. Bunu kaldırabileceğinden emin değildi. Arkasını dönüp kaçası gelmişti. Bir adım geri attı ama geç kalmıştı. Annesi mutfaktan çıkıp da gözleri, o iki senedir görmediği gözlere ulaşınca kendini daha fazla tutamadı. Yeşilin iki tonu çarpışmış ve kalplerdeki o tatlı sızı odanın havası bir anda değiştirmişti. Annesinin elleri boşalıverdi. Yüzündeki ifadeye bir isim verilecek olsa herhalde en basit tabirle aşk denirdi. Onu karşısında görünce sanki geçen iki yıldır biriken tüm özlemi içinde patlamış, parçalar kalbine ciğerlerine saplanmıştı. Düşercesine ileri doğru attığı adım neydi peki? Ellerini Evan'ın yanaklarına attı.

"Evan... Oğlum."

Bunları diyebildi. Evan hıçkıra hıçkıra ağlamamak için kendini zor tutuyordu. Bedenlerini birbirlerine vururcasına sarıldılar. Kollarını boğarcasına birbirlerine dolamışlardı. Sanki göğüsleri ikiye yarılmış, kalpleri birbirlerine girmiş, tek bir kalp olmuştu. Konuşmuyorlardı. Tek kelime dahi etmiyorlardı. Hasretin ne kadar büyükse vuslatın da öyle büyük olur derler.

"Dönmüşsün Evan."

Evan hala konuşamıyordu. Annesi onu omuzlarından kavradı. Önce yüzüne baktı, uzayan boyuna, geniş omuzlarına... Ellerini omuzlarından yavaşça kollarına, oradan da ellerine indirdi. Gözleri bir yandan yaşlar döküyor bir yandan gülümsüyordu.

"Hoş geldin."

"Seni çok özledim anne."

"Ben de oğlum. Kokun burnumda tütüyordu."

"Tekrar geri dönmek harika hissettiriyor. Eski evimiz boştu ve sonra sizi burada bulunca çok şaşırdım. Buraya nasıl taşındınız ki siz?"

Annesi elini oğlunun yanağına koydu.

"Bir belge geldi. Ugo'nun tüm varlığı sana kalmış dediler. Tamak da bu evin bizim için daha iyi olacağını söyledi. Herkes bize yardım ediyor. Aslında artık herkes herkese yardım ediyor. Kasaba da insanlarda çok değişti. Hakkında söylenenleri duyduğumda içim mutlulukla doluyor oğlum, seninle o kadar çok gurur duyuyorum ki."

Evan annesinin mutlu yüzünde kaybolmuştu. Söylediklerini dinlemiyordu bile.

"Anne..."

Parmakları ile nemlenen gözünden yaşları aldı.

"Çok iyi gözüküyorsun. Buna çok sevindim. Kilo almışsın ve..."

Annesi ona tekrar sarıldı.

"Hepsi senin sayende oğlum."

O sırada Daniel kapıya yaslanmış kanatları gök kuşağına bulanmış bir kelebeğin uçuşunu andıran, menekşe kokan manzarayı seyrediyor ve gülümsüyordu. Evan annesini omuzlarından tutup kendisinden usulca ayırdı. Bedenini yan çevirip kolunu kapıda dikilen dostuna uzattı ve "Bak anne kimi getirdim." dedi.

DEMİR BAĞLAR - SİS (tamamlandı)Where stories live. Discover now