Bölüm 48; benimle sıkıntın ne?

369 80 101
                                    


Mağaranın nemli ve yoğun havasını solumak ciğerlerine ağır gelmeye başlamıştı. Ayakları yapış yapış zemine batıp çıkıyor, yürümek gittikçe can sıkıcı bir hale gelmeye başlıyordu. Jakaranda'nın büyünün turuncu rengini kullanarak avuç içinde oluşturduğu alev parçası meşale görevi görüyordu. Yume elini Jakaranda'nın sırtına vurup "Helal olsun!" dedi. Jakaranda bu vurma işinden artık sıkıldığını ifade eden sert bir bakışla onu süzdü. Yume oralı olmamıştı. "Ateş büyüsünü böyle dengeli kullanabilmek iyi bir kontrol gücü gerektirir. Bunu yapabilen Dişsiz Kurt sayısı onu geçmiyordur ha söyleyeyim. Gerçekten helal olsun!"

Jakaranda için bu kız tarafından övülmek bir şey ifade etmiyordu. Sert bir ses tonuyla "Bir tane de sen yaksan fena olmaz! Önümüzü daha iyi görmüş oluruz!" dedi. Yume omuz silkerek "Yok ben almayayım!" diye karşılık verdi. "Ateş büyümü harcamak istemiyorum."

Jakaranda'nın elindeki ateş iyice güçsüzleşmişti. Ateş topu küçüldükçe küçüldü ve sönüp gitti. Zırhı içinde bedenine değen büyü taşlarından birisini daha kullandı ve yeni bir ateş yaktı. Yume ellerini yüzü önüne getirip küçük alkışlar yapıyor ve Jakaranda'ya takdirlerini sunmaya devam ediyordu. Jakaranda tekrar ona doğru dönüp "Birkaç tanesini harcamanda sorun olmaz. Bu mağaraya büyü taşı stoklamak için geldik biliyorsun değil mi?" diye sordu. Yume başını salladı ve "Ama ateş büyüsü bulacağımız meçhul sonuçta." diye cevap verdi. "Bu yüzden benim bebekçiklerime sulanma meşaleci çocuk! Gerekirse karanlıkta yürürüz!"

Jakaranda iç çekti ve bu konuyu daha fazla uzatmadı. Bir süre konuşmadan devam ettiler ve ardından "Gerçekten o küçük kıza güvenip buraya dalarak doğru mu ettik acaba?" diye sordu. Elindeki ateş büyüsü tekrardan güçsüzleşmeye başlamıştı. Yume "Ne demek istiyorsun?" dedi. Jakaranda derin bir nefes alıp bıraktı. "Demek istediğim şey şu ki daha önce Sınır'ın dışına hiç çıkmamış birisi burada bir büyü taşı damarı olduğunu nasıl bilebilir?"

Yume bir süre sessiz kaldı ve dudak büzdü. Kendisi de emin olmayarak "Bilemiyorum, haritadan yerini falan ezberliyor herhalde." dedi. Jakaranda hiç tatmin olmamıştı. "Mağara girişine kadar gösteren haritalarımız olduğunu sanmıyorum. Bence burada boşuna yürüyoruz, büyü taşı falan bulamayacağız."

Yume pek de aynı fikirde değildi. "Kafanı böyle şeylere çok yorma. Chibi sağlamcıdır. İki sene boyunca Lulu'ya bırak mağara girişlerini ağaçlardaki kovuklara varıncaya kadar ezberlettiğine eminim." dedi. Tam o sırada sönen ateşle karanlık tekrar tepelerine çöktü. Jakaranda bu işten sıkılmaya başlamıştı. "Ben vazgeçiyorum." dedi. Arkasını dönüp gidecekti ki Yume Jakaranda'nın zırhının ense kısmından yakalayıp çekti. "Hah! İşte!"

Parmağıyla gökyüzündeki bir yıldız kadar küçük parıltıyı gösterdi ve "Erken konuştun prens çocuk!" dedi. Onun bir ateş yakmasını beklemeden parıltıya doğru koştu. Adımları vıcık vıcık sesler çıkartıyor ve etrafa çamur saçıyordu. İşaret parmağı ile ışığın geldiği yere dokununca devasa büyü taşının üzerini kaplayan toprak tabakası çatlayıverdi. Yume kıkırdadı ve eliyle taşa bir şaplak vurdu. Toprağın çoğu dökülüvermişti. Mağarayı kaplayan bembeyaz ışık artık meşaleye hacet bırakmıyordu. Yume mutsuz bir şekilde arkasına dönüp "Büyünün beyaz rengi bu, işimize yaramaz!" dedi. "Gerçi sen yıldırım büyüsü kullanabiliyordun değil mi? Unutmuşum. Buyur istediğin kadar depola."

Jakaranda çamura bata çıka taşın yanına geldi ve gülümseyerek avuç içlerini yasladı. "Merak etme aklımda yıldırımla alakalı harika bir fikir var! Bunu bulduğumuz iyi oldu, gösterince aklını kaçıracaksın!"

DEMİR BAĞLAR - SİS (tamamlandı)Where stories live. Discover now