Bölüm 73; neden ağladığını biliyorum

354 70 174
                                    

Zırhının tamamını çıkarttı. Göğüs kısmını, kolluklarını ve diz kısmını. Katlanmış bir kıyafeti özenle yerleştirir gibi bir bir yere koydu. Belindeki kemeri çözdü. Zümrüt Kesen'i iki eliyle zırhı üzerine yerleştirdi. Ayakkabılarını da çıkarttı. Eliyle saçlarını düzeltti ve çamurun içine atladı. Biraz evvel sırtından indiği kurt garipser bakışlarla onu izliyordu. Çamuru tüm vücuduna, kıyafetlerine ve yüzüne boca etti. Özellikle altın sarısı saçlarını tamamen karartmak istiyordu. Gecenin rengine bürünmekti hedefi. Simsiyah olmalıydı.

Bir yere gizlice girmenin eğitimini almış değildi. Daha önce defalarca yapmış da değildi. Yine de Almas'ı kurtarmak istiyorsa bu tek yöntemdi. Elinde kılıcıyla Ainhina önünde belirirse çok yaşaması mümkün değildi. Okçuluk mevzubahis olmasaydı belki düşünebilirdi. Kılıcıyla yüz adama saldırmakla yüz okçu içinden geçmek farklı şeylerdi. Sessiz olmalıydı, görünmez ve fark edilmez. Yakalanırsa olacaklar belliydi. Ainhina'nın mutlaka bu duruma özel bir borazanı vardı. Boğuk gürültü tüm nöbetçileri başına toplayacak, tepesine ok yağacaktı.

Çamurun içinden çıktı. Elleriyle kollarını ve yüzünü tekrar ovuşturdu. Çamura bulanmayan hiçbir yeri kalmamıştı. Zırhını ve kılıçlarını bıraktığı yere gitti ve bıçaklarından birisini seçti. Yanında taşıyacağı tek şey bu olacaktı. Sonuçta hançer kullanmakta da hiç fena sayılmazdı ama bu gece kullanmak zorunda kalmamayı umuyordu. En iyi ihtimalle kimsenin ruhu duymadan Almas'ı alıp çıkacaktı. En kötü senaryo ise daha kasabaya girmeden ölmesi gibi duruyordu. Onun yüzünü bile tekrar göremeden. Bunun dışında birçok ihtimal daha vardı ama kafasını meşgul etmek istemiyordu.

Derince bir nefes alıp çamurlu ellerini çamurlu suratına vurdu. Kurda "Beni burada bekle ve eşyalarıma göz kulak ol tamam mı?" dedi. Hayvanla bir süre bakıştılar. Onu anlayıp anlamadığını bile bilmiyordu ki? Ayağa kalkıp onun başını okşamaya çalıştı ama kurt ona dişlerini gösterince vazgeçti. Çamura bulanmaya kendisi kadar meraklı gözükmüyordu.

Ainhina'ya doğru koşmaya başladı. Şansına rüzgarlı bir gece oluyordu. Görüntüsünü karanlığa gömüp, ayak seslerini de rüzgarın gürültüsüyle saklarsa başarırdı. Kasabanın haritasını muayenehaneye göre kafasında şekillendirmeye çalıştı. Çünkü en iyi bildiği yer orasıydı. Almas'ın kasaba meydanından götürüldüğü yönü de hafızasına kazımıştı. Bir şekilde yolunu bulacakmış gibi gözüküyordu.

Ainhina'nın girişinde bekletildikleri kütüğü görür gibi olmuştu. Bulutlu gökyüzü tek ışık kaynağı olan ayın parıltılarını da perdeleyince görmek onun için de zor oluyordu. Kendini yavaşça yere bıraktı ve kulelere doğru sürünmeye başladı. Bu şekilde girişe ulaşması bir hayli zaman alsa da kulelerin altından geçerken bile nöbetçilerden tepki veren olmamıştı.

İlk binaya ulaştığı gibi ayağa kalkıp duvarına yaslandı. Gözünü kısıp dikkatlice baktığında kulede kıpırdaşan nöbetçileri görebiliyordu. Kırmızı giysilerine rağmen onlar bu kadar zor seçiliyorsa endişelenecek çok da bir şey yok gibiydi. Binanın arkasına geçip bir süre nefeslendi. Arka sokaklardan saklana saklana yavaş da olsa ilerliyordu. Tepesinde bir gıcırdama duyunca duvara yapıştı. Anlaşılan çatılarda da nöbetçi geziyordu. Nefesini tutup adamın evin diğer tarafına doğru ilerlemesini bekledi. Fırsat eline geçince koştu ve diğer evin arkasına geçti. Bu şekilde ilerleye ilerleye kasabanın diğer ucuna, tahminine göre Almas'ın tutulduğu yere varmıştı.

Sessizce binaları kontrol etmeye başladı. Pencereleri sessizce aralıyor ve içeri bir göz gezdirip  aradığını bulamazsa bir diğerine yanaşıyordu. Çok vakit kaybetmişti. Tüm evlere bakmanın sonu gelmiyordu. Belki de yanlış yerdeydi. Gittikçe umutsuzluğa kapılmaya başlamışken iki tane nöbetçi gördü. Küçükçe bir yerin kapısı önünde bekliyorlardı. "Buldum!" diye fısıldadı Daniel.

DEMİR BAĞLAR - SİS (tamamlandı)Where stories live. Discover now