Bölüm 59; BİLDİĞİN TEK ŞEY İNSANLARI KÜÇÜK GÖRMEK!!

338 68 135
                                    



"ZAFER İKİNCİ KEZ BENİM OLMUŞ GİBİ GÖZÜKÜYOR HA EVAN!! ARKADAŞIN KENDİNE BU KADAR GÜVENİYORKEN HEM DE!! GERÇİ ARKADAŞ DEMEK DOĞRU MU BİLEMİYORUM!!"

Gulyabani elini Evan'ın yüzüne atıp onun yanağını okşamaya başladı.

"GÖRÜYORSUN DEĞİL Mİ TATLIM?! DOSTLARININ İÇİNDEN SENİ ÖLDÜRMEK İSTEYEN BİR TANE DAHA ÇIKTI!! GERÇEKTEN DE BAYA SEVİLİYORSUN!!"

Sera, Evan'ın başına doğru eğilip "KANDIRILMIŞSIN, BU KONUDA SÖYLEMEK İSTEDİĞİN BİR ŞEY YOK MU?" diye sordu. Evan gözleri yarı yarıya kapalı bir şekilde "Kandırılmadım!" dedi. "Jakaranda'nın hakkımda böyle düşündüğünü zaten biliyordum!"

Gulyabani bir kahkaha patlattı ve doğruldu.

"TABİİ CANIM TABİİ KESİN ÖYLEDİR!! HANGİ APTAL KENDİNİ ÖLDÜRMEYİ PLANLAYAN BİRİSİNİ EKİBİNE ALIR Kİ?"

Evan'ın izah edecek enerjisi yoktu. Zaten muhatabı da bu konu üzerinde çok durmayacak gibi gözüküyordu. O daha çok yeni hedefini, bir sonraki avını seçmekle meşguldü.

"BAKALIM BAKALIM!! AHH!! BURADA KÜÇÜK BİR KIZ VARMIŞ!! SİZE ORMANIMA GİRMEMENİZ GEREKTİĞİNİ SÖYLEYİP DURAN BİR AKILLI BIDIK!!"

Evan'ın çenesini yakalayıp suratını kendisine çevirdi ve "ONUN SÖZÜNÜ DİNLEMEDİĞİN İÇİN PİŞMAN MISIN TATLIM?! KIZ KARDEŞİNİN NASİHATLARİNE KULAK ASSAYDIN ŞİMDİ BURADA OLMAZDINIZ HAKSIZ MIYIM?!" dedi.

"Sırt sırta verelim!" diye bağırdı Jakaranda. Lulu, arbaletini görüş alanındaki kıpırdayan en ufak şeye bile doğrultuveriyordu. Nefeslerini bile küçültmüş, işitme duyusunu da son raddeye kadar kullanmaya çalışarak yaşanabilecek herhangi bir şeye karşı tetikte bekliyordu. Ormana üç kişi girerek gerçekten de mantıklı bir iş yaptıklarını düşünmeye başlamıştı. Tek başına olsa asla böyle duru bir zihinle hareket edemezdi. Şu an her şeye hazırlıklıymış gibi hissediyordu. Ama bir anda tekrar yalnız kalacağını, daha doğrusu çoktan tek başına kaldığını nasıl bilebilirdi ki?

"Ben kimseyi göremiyorum. Sizde bir şeyler var mı?" diye sordu. Çoktan rüyalar alemine daldığı için doğal olarak cevap gelmemişti. Arkasında hala silah arkadaşlarının olduğunu düşündüğü bir hayalin içindeydi. Başını çevirip sırtını yasladığı müttefiklerden geriye hiçbir iz kalmadığını fark edince paniğe kapıldı. Derin derin nefes alıp kendini sakinleştirmeye çalışıyordu. Bu olmasını istediği son şeydi. Kalp atışları hızlanıyor, buna bağlı olarak ısınan vücudu terliyordu. İkinci kez düşünmeden geldikleri yöne doğru koşmaya başladı. Şu an sadece bu ormandan çıkmak istiyordu. Birkaç yüz metre koştuktan sonra aniden durdu. Telaşla bir o yana bir bu yana bakındı ama şüphe yoktu, burası geldikleri yol değildi. Ama yanılmasına imkan yoktu, bugüne kadar bir kere bile kaybolmamıştı. Bir kere geçtiği yeri aradan yıllar geçse de unutmayacak bir hafızaya sahipti. Kendince yönünü şaşırmış olması imkansız olduğu için aklında çok da hoş olmayan başka bir ihtimal canlanıverdi. O da ormanın şekil değiştirmesiydi ki buradan çıkışının hiç de kolay olmayacağı manasına geliyordu. Durum böyle olsa bile aynı yöne doğru devam etmenin kafa karışıklığıyla burada beklemekten daha mantıklı olduğunu düşündü. Arbaleti elinde, tekrar koşmaya başladı. Tam o sırada aklına kurtları geldi. Eğer biraz olsun ormanın dışına yaklaşabilirse sesini onlara duyurabilir böylece ulumalara doğru yönelip kendini kurtarabilirdi. Aklına düşen bu fikri hemen uygulamaya sokmaya karar verdi. İki parmağını saplarmışçasına ağzına sokup var gücüyle bir ıslık çaldı.

"SENİ DUYAMAZLAR ŞEKERİM!"

Lulu solundan gelen kadın sesine doğru tüm bedeniyle dönüp hiç düşünmeden arbaletini ateşledi. Silahından fırlayan küçük ok gulyabaniye doğru giderken gittikçe yavaşladı ve durdu. Lulu, şaşkınlıkla havada öylece asılı kalmış okuna bakıyordu. Sera, yüzündeki sinsi tebessümle oka uzanıp avucuna aldıktan sonra bir süre göz gezdirdi ve kenara fırlattı.

DEMİR BAĞLAR - SİS (tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin