-FİNAL-

534 72 211
                                    




Kulübeler; gün geçtikçe büyüyen, bir gün herkese bakabilecek kadar tarım arazisi ve hayvanın olacağı, böylece çocukların güneşin altında yaşayacakları yerdi. Manik'in insanları bir gün gerçek olacağına inandırmaya uğraştırdığı o gün gelmişti ama monotonlarını yaşamakla meşgul kulübe ahalisinin bundan haberi yoktu. Onlar güzel günlerin emek istediği, gerekirse yılları harcayarak, mahsullerinin neredeyse tamamını tekrar toprağa vererek, koca kurtuluşa giden küçük adımları atan sabırlı kahramanlardı.

Kimi buğday başaklarını sulamakla, hayvanların yemini vermekle, kimi de yeni yapılacak veya büyütülecek kulübeler için ağaç kesmekle meşguldü ama herkesin akıllarında aynı şey vardı. Bu seferki gidişi diğerleri gibi olmayan liderlerinin dönüşünü bekliyorlardı. Hiçbir zaman yeteri kadar teşekkür edemeyecekleri, kendilerini hiçlikten, yokluktan, sıfırdan, yerin altından bulutlara yükseltmiş adamın gülümseyen yüzünü görmedikleri günler güneş gerçekten de doğmuyor gibi oluyordu. Kiminin bir baba kiminin bir anne gibi gördüğü, kiminin dost gibi sevip kiminin gizliden gizliye aşık olduğu, yokluğu hiçbir başka şeyle dolmayan, varlığı mutlu olmak için yeterli kişi; Manik.

"Ron! Çılgınca bir şey daha oluyor!" diye bağırdı kulede gözcülük yapan çocuk. Bir yandan da elindeki tokmağı, alarm mahiyetinde konmuş davula vuruyordu. "Buraya gel! Çabuk!"

Sesi duyan tüm kulübe ehli işlerini bırakıp öbek öbek toplanmaya başladı. Dün akşam gökyüzünün bir anda mavi bir dumanla dolmasından sonra şimdi ne olmuş olabilirdi acaba? Elini kulenin direklerinden birine koyan Ron, "Konuşsana Yuran? Neler oluyor?" diye bağırdı. Dudağı uçuklayan çocuk konuşmakta zorluk yaşıyor, gördüğü manzarayı kelimelere dökemiyordu. "Yuran!" diye bağırdı Ron. Bakışları hala ufukta olan gözcü "İnsanlar..." diyebildi. "Yeraltı şehrinden çıkıyorlar."

"Kimler?! Muhafızlar mı?!" diye atıldı Ron panikle. Çocuk başını salladı ve "Hayır!" dedi.

"Muhafızlar dışında herkes var, bizim çocuklar da var. Chester'ı görüyor gibiyim. Toprak Tırnak da var. Şu da Fred sanırım."

Derin bir nefes alan Ron "Peki ya Manik?" diye sordu. Yuran ellerini kulenin korkuluklarına koyup biraz eğildi ve gözlerini kıstı. "Manik yok! Manik nerede?" diye fısıldadı. Bu konuda birazcık bile olsun beklemeye dayanamayan Ron elini kulenin direğine vurmuş ve "Yuran!! Manik'i görüyor musun görmüyor musun?" diye bağırmıştı. Gözlerini çalkalanan bir şişe içindeki bilye gibi bir oraya bir buraya kaydıran çocuğun omuzları düştü. Ron birkaç kere daha adını bağırsa da tepki veremedi. Bulmalıydı. Manik oralarda bir yerlerde olmalıydı. Ron daha fazla dayanamayıp koşmaya başlamış, arkasından gelen birkaç kişi dışındakiler ya kuleye yönelmiş ya da yere yığılmıştı.

Yerin altında doğmuş, sudan hiç çıkmamış bir balık gibi temiz havayı bir kere bile solumamış tüm o mazlum insanlar, toprak tutmuş tenlerine ilk kez vuran güneşle şaşırıyor, bu kadar aydınlık bir yerde ilk kez bulunmanın sıkıntısını çekiyorlardı. Evan ve diğerleri malum olay yaşandıktan sonra bir süre hareket edememiş, yaşadıkları şoku atlatmaları çok uzun zaman almıştı. Bir süre ağladıktan sonra ruhsuz bedenler gibi hareket etmeye başladılar. İkiye bölünüp örgütün çocuklarının yardımıyla geriye kalan insanları çıkışa yönlendirmeye başladılar. İçinde yeller esen soylu şehri ve ellerinde kırbaç tutan onlarca adamın yok olması bu işi kolaylaştırmış, geriye bir avuç insan kalmıştı. O güne kadar kendi fikirleri bir kere bile sorulmamış, hep ezilmeye, bir yerden bir yere sürülmeye ve emirlere uymaya alışmış bu topluluğu hareket ettirmek de bekledikleri gibi meşakkatli olmamıştı.

"Parmaksız!" diye bağırdı Ron. Nefes nefese kalmış bir şekilde koşuyordu. Chester onu ve arkasında koşan kişileri görünce derince iç çekti. Ron, Chester'ın arkasında yürüyen yüzlerce insanı umursamadan kafilenin önünde durdu ve başını bir sağa bir sola döndürerek "Manik nerede? Onu göremiyorum!" dedi. Yüzüne zorlama bir gülümseme takınan Chester.

DEMİR BAĞLAR - SİS (tamamlandı)Where stories live. Discover now