Bölüm 52; beyaz insan

388 77 50
                                    


Ahşap zemin, attığı her adımla birlikte gıcırtılar çıkartıyordu. Yürüyüşüne tatlı bir melodiyle eşlik ediliyor gibiydi. Uzun koridoru geçip oturakların ve dolapların olduğu bir odaya ulaştı. Orada yaşlı bir adamın elinde birkaç tane havlu ve sabunla kendisini beklediğini gördü. Adamın yüzünde tatlı bir tebessüm vardı. Başını hafifçe eğip "Hoş geldin güneyli savaşçı!" dedi. Jakaranda bir süre adamın suratına baktıktan sonra "Oğlunuz nerede?" dedi. Adam havlular ve sabunu ona doğru uzatırken "Odun kırması gerek. Bugün size ben hizmet edeceğim." diye karşılık vermişti. Jakaranda adamın yaşlı ve kırışık ellerinin titreyişine göz değdirdi ve kendine uzatılan şeyleri alıp "Buna gerek yok. İki haftayı geçkindir buradayız zaten. Hizmetinize ihtiyacımız yok dinlenmenize bakın lütfen." dedi. Yaşlı adamın gülümsemesi yüzünde daha da yayılmıştı. Yavaş ve küçük adımlarla ilerlemeye başlayan adam Jakaranda'nın yanından geçerken kolunu tuttu ve "İnceliğin için teşekkür ederim delikanlı. Ömrüm misafir ağırlamakla geçti. Bu şekilde de son bulmasını arzuluyorum." dedi ve yürümeye devam ederken "Ayrıca ölmeden önce bir kez daha Beyaz İnsan gördüğüm için mutluyum." diye ekledi.

Güney Krallığı'ndaki, ten rengi bir ceset kadar soluk olan ve saçları istisnasız parlak bir gri renkle doğan bu insanlara verilen isimdi bu; Beyaz İnsan. Büyük Savaş'tan önceye kadar hiçbir sürtüşme yaşanmamış olmasına rağmen Güney Krallığı'nın ilk yıllarında halk, bu ten rengi farklı insanlara yaklaşımını değiştirmeye başlamıştı. Bu meselenin gittikçe kötüleştiğini fark eden Güney Kralı Gramel, üçüncü ve son evliliğini beyaz tenli bir insanla yapmıştı. Bu evlilikle birlikte durulan ayrımcılık durumu; ilk karısından üç, ikinci karısından dört kızı olan Gramel'in ilk oğlunun son evliliğinden olmasıyla son buldu. Kralın tek erkek çocuğu ve tahtın varisi bir Beyaz İnsan'dı artık; Jakaranda HOWELOT.

"Beyaz İnsan mı dedin sen!?!"

Jakaranda ve yaşlı adam gelen sesle koridora doğru döndüler. Kapıyı yeni açan Nico ikisi arasında geçen küçük diyaloğun sonuna kulak misafiri olmuştu. Yaşlı adamın üzerine yürüyerek "Beyaz İnsanlara bir şey mi itham ediyorsun sen ha?! Karşındaki kişinin Güney Kralı prensi olduğunun farkında değilsin galiba ihtiyar?!" dedi. Yüzünü yaşlı adamın yüzüne iyice yaklaştırıp "Yaşamaktan mı sıkıldın yoksa?!" diye fısıldadı. Jakaranda iç çekip "Sakin ol Nico!" dedi. Nico "Ama efendim!" demiş, Jakaranda ona sert bir bakış atıp "Sadece sus tamam mı?" diye kızmıştı. "Peki efendim!" diyerek başını sallayan Nico yaşlı adamın önünden çekildi. Yüzündeki gülümsemesiyle odayı terk eden adam kapıyı dışarıdan kapattı. Gittikçe uzaklaşsa da koridor boyunca attığı adımların gıcırtısı duyulmaya devam ediyordu.

Jakaranda üzerindeki kıyafetleri çıkartmaya başladı. Nico da onun gibi giysilerini çıkartıyor ve dolaba yerleştiriyordu. Nico burada olduğu süre boyunca daha önce de defalarca yaptığı gibi Jakaranda'ya hissettirmeden onun arkasına geçmişti. Bir yandan çıkardığı giysileri rastgele seçtiği bir dolaba yerleştiriyor bir yandan da göz ucuyla Jakaranda'yı seyrediyordu. Güney Krallığı Prensi üzerini çıkartıp bir kenara koyunca yine gözleri büyüdü Nico'nun. Jakaranda'nın tüm sırtını kaplayan, omuzları üzerinden göğsüne dökülen harika bir dövmesi vardı. Mor çiçekler. Jakaranda'nın vücudu mor çiçeklerle kaplıydı. Bu çiçekler bahar ayının gelmesiyle Güney Krallığı'nın dört bir yanını kuşatan jakaranda çiçekleriydi. Nico bu beyaz ten üzerinde parıldayan dövmeye bakınca nedense duygulanıyor, belki de uzun zamandır gitmeyi aksattığı memleketini biraz olsun özlüyordu.

Jakaranda beline bir havlu bağlayıp dışarı açılan kapıya yönelince Nico'yu bir telaş bastı. Üzerinde kalan birkaç parça giysiyi hızla çıkartıp sağa sola fırlattı ve aynı şekilde beline bir havlu bağlayıp prensinin peşinden gitti. Jakaranda'nın kapıyı açmasıyla onu ve Nico'yu kalın bir buhar perdesi karşılamıştı. Dışarı çıkmalarının ardından Nico kapıyı kapatmış ve arkasını dönüp hızlı adımlarla Jakaranda'ya yetişmişti. Kaplıcalara girmekten ona söylemek istediği bir şey vardı. Çekingen bir tonda "Efendim." diye seslendi. Jakaranda ona doğru dönmüştü ama yoğun buhardan dolayı yüzünü seçemiyordu. Bu yüzden de göz teması kurmaya çalışmanın bir manası yoktu. "Ne oldu?" diye sorup önüne döndü. "Dövmeleriniz efendim!" dedi Nico. Jakaranda göremeyeceğini bilse de başını hızla tekrar ona doğru çevirdi.

DEMİR BAĞLAR - SİS (tamamlandı)Where stories live. Discover now