Bölüm-22

84.2K 2.8K 534
                                    

Hissizlik...

Tek kelimeden oluşsa da milyonlarca anlamı vardı bana göre. Kime karşı ne hissedeceğimi bilemezken hissizlik yanımda kendini gösteriyordu. Güvenim kalmamıştı, en çokta kendime. Eski Bade yoktu artık. Onun yerine susan ve konuşamayan birisi gelmişti. Neyin beni değiştirdiğini bilmesem de bu oldukça acınası idi. Tolgay beni kurtarmıştı. Baş düşmanım diyebileceğim bir insan beni oradan çekip çıkarmıştı. 

Peki Gizem? Seyirci kalmakla yetinmeyip annesini susturma girişiminde bulunmamıştı bile. Karşısındakinin en yakın arkadaşı olduğunu unutmuş gibiydi sanki. Oysaki ben onu bağrıma basmış ve sabah bütün gururumu hiçe sayarak ona sarılmıştım. Peki ne için bunu yapmıştım? 

Derin bir nefes aldım ve uçuşan saçlarımı umursamadan arabanın açık camından dışarıyı izlemeyi devam ettim. Ferahlık ruhuma huzur verse de yanımdaki insan aksine beni geriyordu. Tolgay ustalıkla arabayı kullanıyordu. İşini o kadar konsantre olmuştu ki beni bile unuttuğu aşikardı. Fırsattan istifade onu inceledim. Siyah tişörtü sanki onun için dikilmiş gibi üstüne oturmuştu. Mavi kot pantolonu ve beyaz spor ayakkabıları ile oldukça klastı. Bu dünya için bir lütufdu  şüphesiz.

"Beni yemen bitmedi mi?"

Sorusuyla transtan çıktım. Nasıl ona baktığımı fark etmişti? Yanaklarım alev alev yanıyordu. Kıpkırmızı olduklarına emindim.  Sorusuna karşılık hemen savunmaya geçtim.

"Seni neden izleyeyim ben, görende seni yakışıklı sanacak." 

Umarım çarpılmazdım. Düpedüz yalan söylüyordum. Tolgay her kızın isteyebileceği kadar yakışıklı ve karizmatikti. Tamam ,karakteri düzgün veya istenilen gibi değildi ama dış görünüşü birçok kızı baştan çıkaracak kadar etkiliydi. 

Tek kaşını kaldırdı ve trafiği umursamadan benden tarafa döndü. Araba trafikte akarken yolu umursadığı söylenemezdi. Bir insan bu kadar rahat olamazdı. 

"Yalan söylemeyi beceremiyorsun bal kafa. Sende çekici ve yakışıklı olduğumu biliyorsun." 

Evet, ne yazık ki doğruyu söylüyordu ama şuan için Tolgay'ın götünü kaldırmak istemiyordum. Egosu zaten Ağrı dağın tepesindeydi ve onun egosunu Everest'in zirvesine çıkarmaya niyetim yoktu. 

"Sen öyle san, ne yazık ki hayal aleminde yaşıyorsun."  Laf ağızdan bir kere çıkmıştı ve geri dönemezdim. Sonuna kadar devam edecektim.

Tolgay umduğumun aksine bir şey demedi ve önüne döndü. Kaşları çatık ve çene hatları gerilmişti. Verdiğim cevap onu memnun etmemişti. Bende ona bakmayı kestim ve önüme döndüm. Bir dakikalık kısa bir sürenin ardından araba ani bir frenle durdu. Ön cama yapışmama mı emniyet kemerine borçluydum. Tolgay kontağı kapattı ve benden tarafa döndü. 

Buz gibi bir ürperti sırtımdan aşağı indi. Avuç içlerim yaşadığım heyecandan dolayı terlemişti. Kuruyan dudaklarımı yaladım. Bu Tolgay'ın bakışlarını dudaklarımın üzerine çekmişti. Tereddütle konuştum.

"Sorun nedir Tolgay?"

Tolgay bakışlarını dudaklarımdan çekti. Bakışları gözlerime çıkarken kalbim sebepsizce hızlanmıştı. Kalbimin tuhaf davranmasını anlayamıyordum. 

"Sorun sensin bal kafa."

Aramıza mesafe koymaya çalışarak geriye çekildim ama bu girişimim başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Arabanın içinde kaçmam olanaksızdı. Burada fare gibi kapana kısılmıştım. 

"Ben ne yaptım ki?"

Aramızdaki mesafeyi iyice kapattı. Teninden gelen ilahi kokuyu şuan daha net soluyordum. Sanki bu bulunmaz bir nimetti. 

ZindanWhere stories live. Discover now