Bölüm-26

78.4K 2.5K 123
                                    

Kafam allak bullak olmuştu. Düşünceler birbirine bağlanmıştı ve bir türlü çözülemiyordu. Artık ne yapacağımı şaşırmıştım. Tolgay ile baş etmek mümkün değildi. Ne kadar onla mücadele etsem de hep bir adım önümdeydi. Sanki kamerayla beni gözetliyordu. İşi gücü ben olmuştum ve bu inanılmaz derecede sinir bozucuydu.

Gerginlikle dudaklarımı kemirdim. Elimdeki telefonu sallarken, Tolgay'ı arayıp ağzıma ne gelirse saymak istiyordum. Gizem'i tuzaklarının içine çekmişlerdi. Elimizdeki tek kanıtı da yok etmişlerdi. Ses kaydı en büyük silahımızdı ama ne yazık ki kullanamadan ellerimizin arasından kayıp gitmişti.

Saat gecenin yarısını çoktan geçmişti. Düşünmekten yorulmuştum. En kötüsü de git gide dahada dibe batıyordum. En dipte olduğumu düşünürken bir alt kademeye rahatlıkla iniyordum. Buda şaşırtıcı derecede beni üzüyordu.

"Ne yapacağız Bade?"

Arkamı döndüm ve derin bir nefesi dudaklarımın arasından salıverdim. Sandalyeye oturdum ve kendi kendime alnıma masaj yapmaya başladım. Başım düşünmekten şiddetli bir şekilde ağrıyordu. Buna gözlerimde dahildi.

"Bilmiyorum Gizem."

Gizem başını eğdi ve kısık bir sesle konuştu. "Özür dilerim, her şey benim suçum."

Omuzlarımı indirdim ve buğulanan bakışlarımı zorlukla toparlayabildim. En yakın arkadaşınızla küs olmak acı vericiydi. Kimse başına gelmeden bunu bilemezdi. Onu affetmek istemiyordum ama o kadar çok anımız vardı ki. Akla hayale sığmayacak kadar çoktu. Onu şüphesiz seviyordum. Hemde gururumu hiçe sayacak kadar.

Aramızdaki mesafeyi kapattım ve sıkıca sarıldım. Gizem ağlamasa da hasretle bana karşılık verdi. Sarılışı içten ve sıcaktı. Bu geçmişten gelen bir enerjiydi. Şüphesiz dostluğumuzun simgesiydi.

"Geçti artık güzelim, yanındayım."

Gizem kulağıma fısıldayarak konuşmaya başladı. "Annemin adına binlerce kez özür dilerim. O kadar aptalım ki tek arkadaşıma bile sahip çıkamıyorum. Beni af ettiğin için sana minnettarım Bade."

Ondan ayrıldım ve içten bir şekilde gülümsedim. Buna karşılık Gizem'de gülümsedi. Uzun zamandan sonra gözleri parıldıyordu. Bu beni sevindirmişti.

"Annenin ne düşündüğü umurumda değil Gizem. Arkadaşlığımız sonsuza kadar sürecek. Bunun adına sana söz verebilirim."

Gizem'de başını salladı ve hevesle konuştu. "Bende sana kardeş sözü veriyorum. Annemde dahil bundan sonra aramıza kimse giremeyecek. Kimsenin bizi üzmesine izin vermeyeceğim."

Oturduğum yerden kalktım ve tek kaşımı kaldırarak konuştum. "Biraz kafa dağıtmaya ne dersin?"

"Sence yeterince dağılmadık mı?"

Kıkırdadım ve Gizem'in yanaklarını sıktım. Ellerime vurarak yanaklarını ovuşturdu. "Şu yanaklarım ile alıp veremediğin ne?"

Sandalyeyi yerine bıraktım ve ortada ferah bir alan oluşmasını sağladım. Böylelikle rahatça hareket edebilecektik.

"Çok tatlılar, benim bir suçum yok."

Gizem'in suratı asılsa da anında kendisini toparladı ve ayağa kalktı. "Kafamız nasıl dağılacakmış bakalım?"

Gülümsedim ve yavaşça fısıldadım. "Orası bende elma yanak."

Bir saattir deli gibi dans ediyorduk. Müziğin sesi evi yıkacak kadar güçlüyken komşuların başımıza üşüşmesi an meselesiydi. Gizem ise bilmediğim hünerlerini sergiliyordu. Dans konusunda iyi idi. Önceden canımız sıkıldığında birçok kez dans etmiştik ama sorunlar ve olaylar yüzünden bu ara bu aktivitemizi gerçekleştirememiştik. Bütün öfkemizi ve üzüntümüzü sanki dansla dışarıya vuruyorduk. Bu inanılmaz bir şekilde rahatlatıcıydı.

ZindanDär berättelser lever. Upptäck nu