Bölüm-45

66.1K 2.1K 469
                                    

Bir insanın ne düşündüğünü tahmin edebilirdik. Kendimizce kriterler oluşturup onun ne düşündüğü hakkında varsayımlarda bulunabilirdik. İnsanlar böyle yapardı. En azından bu benim için geçerliydi.

Tolgay akıl almaz bir şekilde tuhaftı. Hem de hiç ummadığım kadar. Onu çözmek zor ve karmaşıktı. Gerçi onu anlamak için uğraşmayı çoktan bırakmıştım. Zira hala onun yanında durmamın nedenini kendim bile bilmiyordum.

Ondan etkileniyordum ama etkide bir yere kadardı. Ona aşık değildim. Aşık olmam da imkansızdı. Kim böyle bir insanı sevebilirdi ki? Şayet ben sevemezdim. Bana kötü davranan birisine aşık olmam saçmalığın ta kendisiydi! Ama bu da hayattı, hiç ummadığımız bir yerden bizi vuruverirdi.

Tolgay kime aşıktı acaba? Bunu oldukça merak ettiğimi itiraf etmeliyim. Ona gidip direk kime aşık olduğunu soramazdım. Zaten sorsam da bana söylemezdi. Ama bir yandan da deli gibi merak ediyordum.

Bana aşık olması imkansızdı. Eğer bana aşık olsaydı bu kadar kötü davranmazdı. Zaten bana aşık olmasını gerektirecek bir şey yaşamamıştık.

Yanaklarımı şişirdim ve sıranın bana geldiğini görerek ukalaca gülümsedim. Bu Tolgay'ın dikkatini çekmişti. Kahve gözleriyle adeta beni esir etmişti.

Benden umulmayacak bir enerji ile konuştum. "En yakın arkadaşıma ihanet ettim."

Gülümsedim ve göz ucuyla Demir'e baktım. Ten rengi anında birkaç ton solmuştu. Hedefi tam on ikiden vurmuştum. Açıkçası bu konularda süperdim. Yani rahatlıkla ego kasabilirdim.

Kimse bardağına uzanmazken son bombayı da ortaya bırakıverdim. "Lütfen oyunu dürüstçe oynayalım. Gerçek hayatınızda bunları yansıtmasanız da en azından oyun içerisinde dürüst olabilirsiniz."

Demir yanımda kaskatı kesilirken gülümseyerek Tolgay'a bakıyordum. Beril ve Alev mal gibi kalırken omuz silktim ve sır gıcıklığına harekete geçtim. Önümdeki içki bardağını tek nefeste içerken boş bardağı masanın üzerine bıraktım.

Tolgay bile bu hareketime şaşırmıştı. Gizem'e ihanet edeceğim aklına gelmemişti. Zira herkesin kendince bir sırrı vardı. Ve ben tahmin edilenin aksine oldukça kapalı bir kutuydum.

Demir'de bardağına uzandı ve tek dikişte bardağını içiverdi. Vücudu iyice kasılırken sinirle bardağı masaya vurdu ve bir şey demeden masadan kalktı. Ben keyiften dört köşe olurken kimse konuşmuyordu.

Gülümsedim ve arkama yaslanarak sakince konuştum. "Sanırım, oyun bitti."

Demir'in gidişinin ardından kimsenin ağzını bıçak açmamıştı. Oyunu orada bitirmiştik. Bizde Demir'in ardından evden ayrılmıştık. Açıkçası huzurlu ve mutluydum. Düşmana bir hasar vermiştim. Hem de hiç beklemediği bir anda.

Demir benim piyonumdu ve piyonumu son demine kadar kullanacaktım. Kolay kolay piyonumu harcamayacaktım.

Araba düzgün asfaltta hızla ilerliyordu. Tolgay ile aramda ölüm sessizliği vardı. Ben dışarı bakıp kendimce şarkılar mırıldanıyordum. Tolgay ise sakince arabayı sürüyordu. Kızgın değildi aksine bir hayli sakindi.

Çantamdan rujumu çıkardım ve dikiz aynasını kendime çevirerek rujumu tazeledim. Bu bende bir hastalıktı. Rujumu tazelemek hoşuma gidiyordu ve elimden geldiğince bunu yapmaya çalışıyordum.

Rujumu çantamın içerisine rastgele attım. Dudaklarımı sıkıcı birbirine bastırdım ve rujumun kolaylıkla dağılmasına izin verdim. Bu sırada Tolgay göz ucuyla bana bakıyordu.

Derin bir nefes aldım ve konuşmaya başladım. "Bir sorun mu var?"

Bakışlarını benden aldı ve yola sabitledi. İfadesi hala stabildi. Kısa bir sürenin ardından konuştu. "Merak ediyorum da, makyaj yapma konusunda neden bu kadar ısrarcısın?"

ZindanWhere stories live. Discover now