Bölüm-44

65.2K 2.1K 442
                                    

İnsanlar neden ısrarcı olurlardı? Niye kendi isteklerine her zaman öncelik verirlerdi? İnanın bunu gerçekten merak ediyordum.

Tolgay hiçbir zaman bir ihtiyacım olup olmadığını sormamıştı. Bunun dışında her zaman kendi isteklerini yerine getirmeye çalışmıştı. Başına buyruk birisiydi ve bir hayli de şımarıktı.

Arabanın içinde rahat bir şekilde yayılmıştı. Yüzündeki saçma gülüşü tatlı olsa da bu onun şerefsiz olmadığı anlamına gelmiyordu.

"Bana sormadan böyle bir karar alman doğru mu?"

Ses tonum ortamı anında dondurmuştu. En azından benim için öyleydi. Tolgay'ın saçma sırıtışı hala varlığını koruyordu. Ne varsa bu kadar gülecek? Herhalde kendince komik bir şey olmalıydı.

"Sormam mı lazımdı?"

Dudaklarımı büzdüm ve keskin bir sesle konuştum. "Bunca yaşanmışlıktan sonra bu kadar rahat olmanı anlamıyorum."

Tolgay gülümsedi. Uzun zamandan sonra ilk defa bana böyle gülümsüyordu. Gülümsemesi tuhaf ama hoştu. Bana yaptıklarından sonra onda hala iyi yönler bulduğuma inanamıyordum. Gerçi bu elimde olan bir şey değildi.

Onu ilk gördüğüm zaman etkilenmiştim. Bunu itiraf etmek zor olsa da içten içe artık buna emindim. Etkilenilmeyecek birisi değildi. Bir kere oldukça yakışıklıydı. Benim istediğim özellikleri taşıyordu. Ama bundan sonrası tam bir hayal kırıklığıydı. Karakteri ve bana davranışları olsun beni hüsrana uğratmıştı.

İçimdeki muhasebeyi ilk defa bu kadar açık ve seçik yapıyordum. Halbuki bana iyi davransaydı kesinlikle ona şans verirdim. Ben kimseyi geri çevirmemiştim. Onu da çevireceğimi düşünmüyordum. Ama o tam tersi bana kafaya takmıştı ve beni bir hedef olarak görmüştü. Ona acıyordum aslında. Kaç yaşına gelmişti ve hala bir kızla konuşamıyordu. Bu onun için zor olmalıydı.

Tolgay omuzlarını silkti ve rahat bir tavırla konuştu. "Ne yapalım? Herkesin mezhep anlayışı farklı."

Konuşurken istemsizce bakışlarım dudaklarına düşüyordu. Ne yapıyordum ben böyle? Şaka bir yana o dolgun dudaklarıyla beni öpmüştü değil mi? Sanki beynim bunu kabul etmek istemezcesine iflas bayrağını çekti.

Uzun zamandır adam akıllı düşünmüyordum. Ben kendim olmaktan çıkmıştım ve bunun tek sorumlusu karşımdaydı.

"Sana mezhebin ile mutluluklar o zaman. Çünkü ben daha fazla seni görmeye dayanamayacağım."

Onu umursamadan geçip gidecektim ki konuşmasıyla adeta olduğum yere çakıldım.

"Ama onu görmeye dayanıyorsun."

Bakışlarımı hızla ondan tarafa döndürdüm. Surat ifadesi düz ve stabildi. Alay barından bir mimik arasam da bulamamıştım.

"Kimden bahsediyorsun?"

"Kimden bahsettiğimi çok iyi biliyorsun bal kafa."

Siktir! Tabi ya. Aklı hala bir hafta önceki olaydaydı. Çağrı'nın evinden kovulmasını hala sindirememiş olmalıydı. Bu Tolgay'ın egosu için büyük bir yıkım olmuştu.

"Onunla kendini kıyaslama. O farklı ve iyi biri."

Tolgay büyükçe bir kahkaha attı. Gülüşü insanı sarhoş edecek kadar güzeldi. Kahkahası sanki dünyadaki en güzel melodiydi. Ama sonuç olarak o Tolgay'dı. Ondan etkilenmem yanlıştı ve anca bana zarar verirdi.

"Kıyaslamıyorum zaten. O zibidi benim seviyemde değil."

Gülümsedim ve kendimden emin bir tavırla konuştum. "Haklısın. İnsanın seviyesi yerlerde olunca yukarı çıkması bir hayli zor oluyor."

ZindanWhere stories live. Discover now