Bölüm-27

80.5K 2.4K 262
                                    

İnsanlara tahammül etmek zordu. Onlardan kaçmak isteseniz de olmuyordu. Zaten bu hayatta isteklerimiz ne kadar önemliydi ki? Genelde çevremizden etkilenirdik. Biz bunu inkar etsek de beynimiz tam tersini söylüyordu. Bu kendimizi kandırmaktan başka bir şey değildi.

Bardaklara kola doldurduktan sonra kola şişesini buzdolabına kaldırdım. Kola bardaklarını özenle tepsiye dizdim. Tepsiye dökülüp yapış yapış olmasını istemezdim. Tepsiyi mutfak tezgahının üzerinden aldım ve yavaş adımlarla salona yürümeye başladım.

Evimize sonuç olarak misafir gelmişlerdi. Ne kadar onlardan haz almasam da bir şeyler ikram etmem gerekiyordu. Ben anne ve babamdan böyle görmüştüm. Tabularımı kolay kolay yıkamazdım. Hele bunlar benim için önemliyse.

Gizem ise odamda oturmuş Tolgay ve arkadaşlarının gitmesini bekliyordu. Onu aşağı davet etsem de gelmek istememişti. Bende üstüne varmamıştım. Sonuç olarak kendim onlara zor tahammül ediyordum. Gizem'i de yanımda sürüklemem haksızlık olurdu.

Çıplak ayaklarım serin parkelere yapışıyordu ve bu sebepsizce hoşuma gidiyordu. Evde ayakkabı giyme geleneğim olsa da bugünlük bunu es geçmiştim. Farklılık her zaman iyi idi.

Kola tepsisini masanın üzerine bıraktım ve üstümdeki bakışları umursamadan bardakları hepsine tek tek verdim.

Tolgay gülümseyerek aldı ve "Teşekkürler hayatım"dedi. Hayatım kelimesine takılmadan "bir şey"değil dedim ve Beril'in yanına oturdum.

"Annene haber verdin mi canım?"

"Evet, haber verdim." Sakince Beril'e cevap vermiştim. Yukarıda annemi aramıştım ve bir güzel azar işitmiştim. Telefonu neden kullandığımdan başlayıp sorumsuzluğa kadar sürmüştü bu konuşması. Söylemlerini geçiştirsem de yarın büyük bir konuşma gerçekleşeceği kesindi.

"Seni de rahatsız ettik gece gece ama annen rica etmese gelmezdik. Çok merak ettik seni. En çokta Tolgay."

Tolgay beni mi önemsiyordu? Rüyamda görsem inanmazdım. Beni ezmek için elinden geleni ardına koymuyordu. Bir de dalga geçer gibi önemsiyor ayaklarına yatıyordu.

"Korkutmak istemedim sizi, kusura bakmayın."

Alev yırtık dondan çıkar gibi araya girdi. "Çocuk gibisin şekerim. Hala sorumluluk alamıyorsun. Tolgay senin gibi bir çocukla nasıl sevgili olmuş anlamıyorum."

Oturduğum yerde geriye yaslandım. Ufak yastığı kucağıma aldım. Koltukta oturduğum zaman yastığı kucağıma almam gibi bir alışkanlığım vardı. Tuhaf olsa da sorun etmiyordum bu alışkanlığımı. Hatta hoşuma gittiğini bile söyleyebilirdim.

"Senin gibi önüme gelenle yatmadığım için bir çocukla olmayı tercih etmiş olabilir. Kusura bakma Alevcim mezhebim senin kadar geniş değil."

Laflarımı sonlandırırken Demir ve Beril öksürük krizlerine boğulmuştu. Benden böyle bir çıkışı beklemiyorlardı. Tolgay ise çatık kaşlarla bana odaklanmıştı. Gözleri yoğun ve keskindi. Adeta karanlığa hükmediyordu.

Alev elindeki kola bardağını sertçe masaya bıraktı. Sinirden kulakları kızarmıştı. Bu duruma içten içe sevindim. Bade Sayılkan'nın kim olduğunu ona gösterecektim. İster severek isterse zorla.

"Terbiyeni takın. Bunları bu yaşına rağmen sende yapıyorsun. Kim bilir kaç kişinin altında sabaha kadar inledin. Dinime söven de müslüman olsa."

Beril araya girerek konuştu. "Sakin olun lütfen. Tartışmanıza gerek yok."

Tolgay'ın ise sinirden çenesi gerilmişti. Kendini zor zapt ediyordu. Her an ikimizden birisinin üstüne yürüyebilirdi ve bu nedense ben olacakmışım gibi geliyordu.

ZindanWhere stories live. Discover now