Bölüm-38

72.2K 2.2K 588
                                    

Aklıma dahi gelmeyecek olayları yaşıyordum. Birisi anlatsa müsait yerimle gülerdim ama insan başına gelmeyince anlamıyordu. Ya da anlamak istemiyordu.

Tolgay'ın sorusu kalbimi yakıyordu. Ufak bir sorunun anlamı bu kadar büyük olabilir miydi? Peki ona karşılık vermem? Onu cesaretlendirmiş miydi?

Saçmalıktı! Ona umut vermemiştim. Bir öpüşmemizden bunu çıkarıyor olamazdı. Tolgay akıllı birisiydi. Düşünmeden adım atacak birisi değildi. Bu sorusu bana karşı olan bir oyunun başlangıcı bile olabilirdi. İyi düşünmeliydim. Açık vermek istemezdim. Planlarım kısmen iyi gidiyordu. Bir çuval inciri berbat etmeyecektim. En iyisi ortaya oynamaktı. Böylelikle yara almadan kurtulabilirdim.

Tolgay'dan yavaşça uzaklaştım. Elleri belimdeki hükmünü sonlandırırken kaşları çatılmıştı. Ani değişimim bilakis onu rahatsız etmişti.

İfademi düzelttim ve titreyen vücudumu zorlukla toparladım. Salak kafam! Ne diye Tolgay'a karşılık veriyorsam? Bir anlık duygularımın eseri olmuştum ve düşünmeden hareket etmiştim. İşin tuhaf yanı yaptığımdan zerre pişmanlık duymuyor olmamdı. Elimden gelse bu yaptığım ile gurur bile duyardım.

Off! Delirmek üzereydim.

"Ne demeye çalışıyorsun Tolgay?"

Zaman kazanıyordum. Bal gibi dediğini anlamıştım. Şuan düpedüz salağa yatıyordum. Bu numaralarımın Tolgay'ın üzerinde etkili olabileceğine karşın şüphem yok değildi. Ama bende iyi bir oyuncuydum ve gerektiği zaman kusursuz bir iş çıkarabilirdim.

"Sorduğum soru gayet açık ve net. Cevabını bekliyorum güzelim."

Dişlerimle dudaklarıma işkence etmeyi bıraktım ve Tolgay'ın hiç ummadığı bir şekilde yerimden kalktım. Ellerimi nereye koyacağımı bilememiştim. Aceleci bir tavırla kalçama bulaşan tozları silktim.

"Ben kararsızım. Düşünmeme izin ver lütfen."

Tolgay karışmış bir şekilde yüzüme bakıyordu. Onunda dengesi şaşmıştı. Belki de böyle bir soru sorduğu için pişmandı. Kim bilebilirdi ki?

Cevap vermesini beklemeden arkamı döndüm ve hızlı adımlarla evimin yolunu tuttum. Yüzümde ifade edemediğim bir sırıtma vardı. Bu sırıtmam Tolgay'a karşı kazanılmış nadir zaferlerimden birisiydi. Açıkçası bu daha başlangıçtı.

Prensesten bir cadı yaratmışlardı ve bu onların sonu olacaktı. Belki şimdi değildi ama pek yakında olacağına dair olan güvencim tamdı.

***

Sıkkınlıkla elimdeki kokteyli yudumladım. İçerisi sıkıcı ve olağanüstü kalabalıktı. Karışan ter, parfüm, sigara ve alkol kokusunu saymıyordum bile.

Bizim sınıftaki Begüm'ün ailesi şehir dışına çıkmışlardı. Oda fırsattan istifade lüks evlerinde büyük bir parti vermişti. Neredeyse bütün okul buradaydı. Ev çok büyük olsa da kalabalık nüfus, ortamı sıkıcı bir hale getirmişti. Kalabalık yerleri pek sevmezdim.

Benim felsefem az insan çok huzurdu. Bu felsefemi son yıllarda iyice hayata geçirmiştim ve sonucu inanılmaz derecede beni memnun etmişti. Ne de olsa fikir benden çıkmıştı. Mükemmel olmaması için bir sebep yoktu.

Instagram da boş boş gezerken parmaklarım istemsizce arama motorunu bulmuştu. Parmaklarım aşinası olduğu klavyenin üzerinde hızla hareket ederken kendimi Çağrı'nın profilinde buluverdim. Ağzımdan ufak çaplı bir şaşkınlık nidası dökülüverdi.

Bizim Çağrı neymiş be!

Takipçi sayısı 25kya yakınken 150'den fazla gönderisi vardı. Her fotoğraf birbirinden kusursuz ve güzeldi. Fotoğrafların altına yorum atan insanların müstehcen cümleleri suratımın buruşmasına sebep olmuştu. Çağrı hiçbirine cevap vermemişti.

ZindanWhere stories live. Discover now