32. Bölüm "Bir toprak mezarlık..."

22.8K 1K 38
                                    

Hepimizin en sonunda olacağı yere gelmiştik.
Mezarlığa, içimde öyle bir yangın vardı ki, sönmeyen bir yangın. Araf'ın her düz bakışlarını gördüğümde içinde yatan masum çocukla karşılaşıyordum sanki.. Kulaklarımda sürekli ağlama seslerini duyuyordum.
Araf'ın ağlama seslerini. Zihnimde sürekli ahu teyzeye ölmemesi için yalvardığım anlar çalkalanırken gözlerimin önünden silinmeyen kanlı ellerim delirecek gibi olmama neden oluyordu.

Uyuyamıyordum..Uyumaya çalıştığım her gecenin sonu kabuslarla bitiyordu. Araf..Kim bilir o evde tek başına ne yapıyordu. Ona bakmaya korkuyordum. Ona her baktığımda dayanacak gücümün kalmadığını hissediyordum.

Sanki bir çıkmazın içine düşmüştüm, düşmüştük. Çıkmak için çaba sarf etsek bile olmuyordu. Tam çıkacakken bir taşa takılıp düşüyorduk. Bu düşüş en kötülerindendi. Annemiz, gözlerimizin önünde toğrağa konuluyordu.

İstanbulun yarısı buradaydı. Masadaki bütün büyükler Araf'a olan saygısından buraya gelmişti.
Araf onların yanında ağlamazdı, o kimsenin yanında ağlamazdı. Oysa şimdi annesinin bedenine sımsıkı sarılıp gitme demek istediğini öyle iyi biliyordum ki.

Güçlü olmak neden bu kadar zordu? Yıkılmaz olabilmek neden bu kadar çok can yakıyordu?

Gözlerim toprağa yerleştirdikleri tahtalarda takılı kaldı. Çok erken gittin Ahu teyze...Neden bu kadar erken gittin ki, Araf elimi bırakarak eline küreği alıp hırsla toprağa gömerken gözlerim acıyla kapandı. Zorlukla yutkunup nefes almaya çalıştım. Dolu gözlerim etrafı bulanık görmemi sağlıyordu.
Koluma bir el dolandı, Aslı kızarık gözleriyle bana bakarken aniden ona sımsıkı sarılarak saçlarını okşadım.

Bize kızlarım derdi. Daha dün neşeyle dolmalar sarmıştık. Gözlerim Araf'a takıldığında gözyaşım daha fazla dayanamamış yanağımdan aşağı düşüvermişti. Araf annesinin üzerine toprak attıkça içimdeki yanardağ daha da alevleniyordu.

Araf kimsenin annesinin toprağına el sürmesine izin vermemişti. Tek başına annesini toprağa gömmüştü.
Herkes bize baş sağlığı dileyerek mezarlıktan çıktığında irislerim tahtada yazan Ahu Kozcu yazısında takılı kaldı. En sonunda dolan gözlerimden bir yaş firar etti. Mavilerim usulca sevdiğimin mavilerine tırmandı. Arafla çaresizce birbirimize bakıyorduk. Bu kadar zor olmamalıydı, her şey bu kadar zor olmamalıydı. 

Yavaşça dizlerinin üzerine oturup titreyen elini annesinin toprağına uzattı. Annesinin toprağını narince, canının acımasından korkarcasına sevmesiyle birlikte dişlerimi sıkıca birbirine kenetledim. Ağlamamam lazımdı. Usulca yanına oturarak akmaya devam eden göz yaşlarımı sildim.
Kenarları kıpkırmızı olmuş mavi gözlerini bana çevirdi.

"Şimdi gönlünce ağla sevgilim. İçindeki o masum çocuğu serbest bırak. O çocuğu annesiyle kavuştur."

İşte bu cümleden sonra araf içindeki çocuğu çıkarmıştı. Başını tutarak kendime çekip göğsüme yaslamasını sağladım. Araf hiç durmadan sarsılırcasına ağlarken hıçkırıkları haykırırcasına sessiz mezarlığı dolduruyordu...

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
DelikanlıWhere stories live. Discover now