51. Bölüm "Geçmişin silinmeyen izleri"

16.5K 894 51
                                    

"Anne.."

İki yıl, annemi görmeyeli tam iki yıl olmuştu. Bu zamana kadar yanıma gelmeyen kadın birden bire neden karşıma çıkmıştı? O, her şeyden haberi varken bile gelmemişti. Araf'ın gittiğine bile bile gelmemişti benim yanıma, ben burada öldüm...O yine gelmedi.
Evlendim, yine gelmedi. Şimdi neden? Neden gelmişti ki?

Canımı acıtmak için mi gelmişti? Karşısında bir harabe görmek istediği için mi gelmişti? Aksine karşısında bir harabe değil de mutluluktan gözleri ışıldayan kızını görmüştü. Tırnaklarımı avuç içime sertçe geçirerek derin nefes aldım.

Neden geldin ki...

Dikkatla onu izledim. Saçları beyazlamıştı, eski kahve ipek saçları gitmiş yerine kırlaşmış saçları gelmişti ama yine çok güzeldi. Dolgun bedeni cılız hale gelmiş elleri buruş buruş olmuştu. Kendine iyi bakmıyor muydu? İki yıl da harabe bir hale dönmüştü Asude Güneş.

Özlemle burnumun direği sızladı. Titreyen dudaklarımı sertçe birbirine bastırıp başım dik bir şekilde arkamda Araf'ı bırakarak karşısına dikildim. 
Dopdolu mavi gözlerinden bir yaş firar etti. Gözlerim sessizce yanağından çenesine doğru yol alan yaşı takip etti.

Artık ağladığında canım yanmıyor anne...

Kollarını açarak bana sarılmak için öne atılmıştı ki geriye doğru bir adım attım. İğrenircesine ona bakarken başımı onaylamazca salladım. Değil bana sarılmak, dokunamazdı bile.

"Kızım," dedi titreyen ince sesiyle. Görüntüsünün aksine sesi hiç değişmemişti.

"Sakın,"

Sert sesimle zorlukla konuşmuştum. Üzgün gözlerine karşı bomboş bakıyordum. Zorlukla ayakta duran bedeni daha da titrer bir hal aldı. Gitmek istiyordum, gitmek istiyordum. Onu görmek bana iyi gelmiyordu, geçmişimin izlerini taşıyordu o...

"Neden geldin?"
Neden geldin...Onu görür görmez sormak için can attığım soruyu duyduğunda arkama, yani Araf'a baktı ve sonra bana dönüp elimdeki yüzüğe baktı.

"Araf ölmemiş, sonunda birbirinize kavuşup evlenmişsiniz, sizi görmek istedim."
Tüylerim ürperirken sert rüzgar bedenimi sarsıp geçti sanki. Araf ve ölümün aynı cümle de olması bile canımı fazlasıyla yakıyordu. Dişlerimi kırarcasına sıkarken sakin kalmak amaçlı derin nefesler alıp veriyordum.

Bu kadın neden her şey çok normalmiş gibi davranıyordu! 

"Öyle elini kolunu sallayarak bu mahalleye giremezsin! İki yıl boyunca neredeydin? Ben burada ölüp ölüp dirilirken sen neredeydin anne? Evlendim, evet evlendim! Dün akşam ben evlendim! Sen neredeydin anne? Yoktun! Yine yoktun!
Kızının en acı gününde de yoktun! En mutlu gününde de!"

Mahalleyi ayağa kaldıracak şekilde avaz avaz bağırırken çilen çıkmış bir şekilde üstüne doğru yürüdüm. Gözlerinden bir bir yaşlar akıyordu, acıyla yutkundum. Eskiden olsa ağlama annem der sımsıkı sarılırdım ama şimdi...uzaktan izliyordum.

"Kızım babam çok hastaydı,"

"Baban hastaydı öyle mi? Seni kucağında bebekle kar soğuğunda atan adam hastaydı öyle mi! Yediğin dayakları, çektiğin eziyetleri bile bile bizim  suratımıza kapıyı çarpan adam hastaydı! Ama sürekli yanında olan, seninle birlikte onca şey yaşamız kızın aklına bile gelmedi."

Dudaklarından kaçan hıçkırıklarla başını öne eğdi
Yaptıklarından neden utanıyordu ki? Madem yapıyordu neden sonrasında başını eğiyordu? Madem böyle bir halt yemişti, neden şimdi gelip karşımda ağlıyordu! Hâlâ bana babasını savunuyordu!

DelikanlıWhere stories live. Discover now