Özel Bölüm

10.5K 610 305
                                    

Araf Kozcunun anlatımıyla...🤍

Mezarlık.

Bizlere bir o kadar uzakken bir o kadar da yakındı öyle değil mi? Oysa bir gece ya da bir sabah ansızın biz de tam burada olacaktık. Yerin tam bilmem kaç metre altında. Ancak benim öyle bir lüksüm yoktu. Ben yaşamak zorundaydım, ben karımın bana emanet ettiği meleklerime bakmak zorundaydım.

Ben Dilam'a bir söz vermiştim.

Ben yaşayacaktım, onları babasız bırakmayacaktım. Baba...Baba olmak öyle bir histi ki, ben bu hayatta en çok eş olmayı sevmiştim ama şimdi bana eş olmaktanda daha çok sevdiren bir şey varsa o da baba olmaktı.

Ben baba olmayı çok sevmiştim.

Dilamsız geçirdiğim bu dört yılda sevdiğim tel şey baba olmaktı. Bir de çocuklarım...Benim iki küçük dünyam. Onlar beni buraya bağlayan tek şeylerdi.

Yıllardır da olduğu gibi evi tek dolduran şey Milanımla Ahumun bazen attığı sevinç çığlıklarıydı. Artık bu evde Dilam'ın neşeyle attığı kahkaha sesleri, bazen beni azarlarken öfkeden kudurmuş cırlayan sesi, bazense bana kedi gibi yanaşıp işveyle cıvıldayan sesi yoktu. Artık bu evde bizim gülüştüğümüz sesler yoktu.

Her şey onunla başlamış ve onunla son bulmuştu sanki.

Bu ev onunla birlikte güneş doğmuş, o gittiğindeyse güneş batmış yerini geceye bırakmıştı. Artık sadece evimizde geceyi aydınlatan ayın ışığı vardı.

O ışıksa benim çocuklarımdı.

Dilamdan kalan son parçalarım, kanım, neşem, yaşama sebebimdiler. Onlar olmasaydı bir dakika durur muydum onsuz? Bir dakika olsun onun nefes almadığı dünyada yaşar mıydım? O gece, o lanet gece sevdiğim kadın kollarımda, dudaklarımda son nefesini verirken ben öylece durur muydum? Bir an düşünmez sıkardım kafama.

Ama olmamıştı işte

Çünkü biliyordum, o gece her şeyden habersiz annesiyle babasını bekleyen iki canım vardı evimizde. Kollarımdaysa kanatsız meleğim vardı..Saatlerce, bıkmadan onu kucağımda hastaneye taşımıştım. İçli içli ağlaya ağlaya gözyaşlarıma boğdum güzel tapılası yüzünü.

Hani bir umuttur ya, bekledim. Ağlamama dayanamazda uyanır diye çok bekledim.

Çünkü biliyordum, benim Dila'm benim ağlamama dayanamazdı. Kiraz dudakları büzülür gözleri anında buğulanır beni göğsüne çeker sımsıkı sarılırdı. Ama yine olmadı.

O geceden sonra Dila bir daha hiç uyanmadı.

Ben sevdiğim kadını her zaman kendi ellerimle yıkamayı çok severdim ama nereden bilecektim ki bir gün ölüsünü yıkayacağımı. Bir gün onu kendi ellerimle toprağa gömeceğimi nereden bilebilirdim ki?

O gece ne Milanımın ne de Ahumun yüzüne bakabildim. Annelerini özler özlemez attıkları çığlıklar hâlâ ilk gün ki gibi aklımdaydı....

Ancak baba olduğumu o gece çok daha iyi anlamıştım. Benim düşmek, yıkılmak gibi bir şansım yoktu. Benim nefesim gitmişti, benim ruhum, kalbim, ah kalbim...Benim kadınım...Benim kadınım gitmişti ama benim düşmemem lazımdı. Çünkü artık hem baba hemde anne olmam gereken konular vardı.

Bir tane dünyalar güzeli nazlı prensesim, bir tane de küçük huysuz aslan parçam vardı.

Onlar için ayakta durmalı ve yıkılmamalıydım. Zordu ama başarmıştım. Dimdik ayakta durmuş onlara kendi ellerimle tek başıma bakmıştım. Arif'in de az yardımı görmemiştim tabii. Dila'm şu hallerimizi görse bizimle gurur duyardı.

DelikanlıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin