BÖLÜM - 1

283 9 0
                                    


KAYA ANLATIYOR:

Tabii telefon bulmak ayrı bir dertti, bulsa da ne, sanki evde telefon mu vardı? Komşuyu arayıp annesini çağırtsa yine olmaz, bu daha çok kızdırır annesini, "Elalemin önünde beni zor durumda bırakıyorsun!" diye. Eve gidip haber verse bu kez de annesi dünyada bırakmazdı. Bir yolunu bulmak gerekiyordu.

Selma Hanım farkındaydı oğlunun içinin kıpırdandığının, yerinde duramadığının. Bütün gençlerin bu durumda olduğunu, üniversitelerin kaynadığını da biliyordu. 68 kuşağının isimsiz kahramanlarından birinin de oğlu olacağını bilemezdi tabii. Gazetelerdeki ölüm haberleri artmıştı. İtiraf etmek gerekirse kendisi de oğluna fazlasıyla düşkündü, oğlunun kaşı yarılsa kendi gözü çıkmış gibi bir acı hissederdi. İçten içe bu gençleri anlasa, onlara hak verse de ne olursa olsun kendi oğlu uzak duracaktı siyasi olaylardan, siyasetten. Onun tek istediği diplomaydı. Ülkeyi kurtarmak bir grup toy delikanlının üzerine mi düşmüşmüş, başkaları yapsın ya o işi. Geçmişte bu işe atılan onca gencin, aydının sonu ne oldu?

Ulaş önce anlatmaya çalışmış, başaramayacağını anlayınca (Bunda annesinin gözyaşları da etkili olmuştu) siyasetten uzak duracağına dair ölmüş babasının üzerine söz vermişti.

Gerçekten de o zamana kadar biraz geriden seyrediyordu olanları. Elbette ki ODTÜ Sosyalist Fikir Kulübü'ne üyeydi, gösterilere katılıyor, saatlerce tartışıyorlardı. Bunları bile annesine hissettirmeden yapıyordu, o zamana dek 29 Nisan'daki kitlesel miting hariç aktif olarak bir eylemde bulunmamıştı ama bu başkaydı. Buna katılması gerekiyordu ve 14 Mayıs günü İstanbul'da olmak zorundaydı. Artık bir yerden başlamak lazımdı harekete. Bir yolunu bulmak şarttı...

***

"Yani sen şimdi diyorsun ki bu memlekette tam anlamıyla devrim olmaz, öyle mi?"

"Yahu öyle diyen kim? İki saattir ne anlatıyorum ben kızım?"

"Kızımlı mızımlı konuşma benimle. Ne anlatıyorsun bilmiyorum ama Marx'tan girdin, Mustafa Kemal'den çıktın. Sahi ne anlatmaya çalışıyorsun sen?"

"Benim dediğim şey çok basit, en basit şekilde sana şöyle anlatayım: Tam bağımsız olmayan feodal bir ülkeye sosyalizmi getirmek imkansız. Önce tam bağımsızlığı sağlamak lazım. Yani emperyalizme ve feodalizme karşı anti-emperyalist, anti-feodal, milli bir devrim gerekiyor öncelikle. Toprak reformu yapılmalı, milli bir sanayi kurulmalı. Fabrikalar, bankalar, milli kaynaklar, kısaca aklına ne geliyorsa hepsi millileştirilerek dışa bağımlılıktan kurtulmalı. Bu süreçte halkı da bilinçlendireceksin. Halk, kendi yöneticisini bilinçli bir şekilde seçmeye başlayacak, böylece bir anlamda devrim devam edecek. İkinci aşamada da demokratik bir halk cumhuriyeti kurulacak. Senin anlayacağın, iki aşamalı bir devrim şart. Şimdi anladın mı?"

"Biliyorum neyden bahsettiğini, uzun uzun anlatma! Benim sorguladığım şey bunu gerçekleştirme yöntemi. Bir anlamda sen devrim olmaz diyorsun işte, olması için bin tane koşul sayıyorsun. Sadece Türkiye için demiyorum, genel konuşuyorum: Bu kadar uzatmanın bir anlamı yok, devrimi yapıp da işçi sınıfını başa geçirdiğinde zaten sınıf da burjuvazi de kalmayacak. Sosyalizm gelince de kaynaklar kendiliğinden millileşecek. Yani sosyalizmi getirince bu senin adım adım gerçekleştirdiklerinin hepsi zaten olacak."

"Söylesene, proletaryayı başa geçirmek bu kadar kolaysa insanlar neyin mücadelesini veriyor yıllardır? Önünde Amerika ve NATO engeli varken ve dışa böylesine bağımlıyken proletaryayı nasıl başa geçireceksin?"

"Proletarya başa geçince halk da bilinçlenecek, Amerika da olmayacak ona bağımlılık da..."

"Proletarya diktatörlüğü yani... Hadi diyelim ki her şeyi anladım, proletaryayı nasıl başa geçireceksin, onu söyle sen!"

SEPYAWhere stories live. Discover now