BÖLÜM - 16

39 3 0
                                    

EKİN ANLATIYOR:

"Başka bir şans vermemişler ki... Haklı olarak boykota gitmiş öğrenciler de..."

Annem, üniversitelerindeki işgali anlatıyordu babama. Aralık sonu gelmiş, yılbaşına az kalmıştı. İstanbul Üniversitesi 1968 yılına devrimci bir veda ediyordu. O gün Sosyoloji bölümünden bir asistanın doktora tezinin haksız yere reddedilmesi üzerine öğrenciler üniversiteyi işgal etmişlerdi. Şansa bak, tam da annemin Edebiyat Fakültesi'nde patlak vermişti olay. İşgali yürekten desteklese de katılmıyordu, çünkü derslerin durması annem için kızıyla ilgilenmek, ev işlerini yapmak, elindeki dikiş işlerini yetiştirmek ve kalan zamanda da ders çalışmak anlamına gelirdi. O da kendi açısından haklıydı, hepsine yetişeyim derken gün sonunda tamamıyla tükenmiş oluyordu kadıncağız. Babam bu olayla bayağı ilgilenmişti ama ne yazık ki detayları bilmiyordu annem. İşgal olunca çıkıp gelmişti eve.

"Ulaş'tan öğreniriz."

"Ulaş Ankara'da Nergisçiğim, nerden bilsin çocuk?"

"Sen öyle san, her şeye hakim o! Burada bayağı bir çevresi var. Bugün yarın İstanbul'a gelirse de hiç şaşma. Boşuna 'portatif devrimci' demiyor ona Zeynep."

"Portatif devrimci mi?"

Güldü annem: "Hiçbir şeyden geri kalmak istemiyor ya... Bir gün orda başka gün burda... O yüzden öyle bir isim takmış ona Zeynep."

"Demek öyle... Peki Selma Abla ne diyor bu işe?"

"Haberi olmuyor ki... Ulaş günübirlik ya da birkaç günlüğüne geliyor, buradaki haberleri alıyor, gidiyor. Bazen o da katılıyormuş eylemlere, duruma göre... Yazın mesela hiç çıkmamış üniversiteden."

"Sen de amma şey biliyormuşsun!"

"Tabii hayatım, sen fabrikada oluyorsun hep, İstanbul'a geldiklerinde Ulaş ve Zeynep bize uğruyorlar."

Eğer ki bu 'işgal' denen şey Ulaş Abi'yi gerçekten de getirecekse İstanbul'a, tüm kalbimle destekliyordum ben işgali!

Bu arada eylül ayında okula başlamıştım. Sabahları babam Suna'yla beni okula götürüyor, oradan da işe gidiyordu. Suna'yla aynı sınıftaydık ama başka arkadaşlar edinelim diye öğretmen bizi yan yana oturtmamıştı. Okula gitmek için bir saat kadar yol yürürdük, bu yürüyüşler kışın çok zor olurdu. Üstelik 68 kışı çok soğuk geçiyordu, okula varana dek ellerim, burnum donuyor, papuçlarım çamur içinde kalıyordu.

Ben okumayı sökmüştüm, heceliyordum. Alakalı alakasız ne bulsam okur olmuştum. Suna henüz okumayı sökmemişti, okulu sevmiyordu o. Okula başlarken de çok ağlamıştı, babam engellemese bu sene okula vermeyecekti ailesi onu.

Annem haklı çıkmış, bir sabah Ulaş Abi gelivermişti! Yaşasın işgal!

Arkadaşları fakültede oldukları için bir gece bizde kalacaktı. Çok sevinmiştim.

Çantasını eve bıraktığı gibi İstanbul Üniversitesi'nde almıştı soluğu.

Taze haberlerle de dönmüştü akşam:

"Sosyoloji bölümü asistanının 'Türkiye'de İşçi Sınıfının Doğuşu ve Yapısı' adlı doktora tezi ikinci kez reddedilmiş, bunun üzerine asistan istifa etmiş. Öğrenciler de buna tepki olarak Üniversite Senatosu'nun toplantısını basmış, Edebiyat Fakültesi'nin dekanının istifasını istemişler. Üniversite süresiz olarak kapatıldı."

"Kim ki acaba bu asistan?"

"Oya Sencer."

Herhangi bir yorum gelmeyince Ulaş Abi: "Konu elbette tezin yetersizliği değil, tezin konusu." diyerek hepimiz adına yorum yaptı. Bu işgalin başındaki öğrenci ise 6. Filo protestosunda Dolmabahçe yürüyüşünü engelleyenlere karşı konuşan ve öğrencileri Dolmabahçe'ye yürümek için yüreklendiren uzun boylu, esmer gençti. Onun adını, Deniz'i, ileriki zamanlarda çok duyacaktık...

SEPYAKde žijí příběhy. Začni objevovat