BÖLÜM - 21

73 2 0
                                    

ZEYNEP ANLATIYOR:

Artık Kaya da orada yaşıyor denebilirdi. Cuma gününden gelir, tüm hafta sonu Ulaşlarda kalırdı. Hafta sonları ben de giderdim bazen, dördümüzün birlikte olduğu zamanların tadı hiçbir şeyde yoktu.

Pazar gecesi yatmadan önce hatırladım, salı sabahına yetiştirmem gereken bir ödev vardı. Kaynak olarak kullanacağım ders kitabımı bir süre aradıktan sonra Ulaşlarda unutmuş olabileceğimi fark ettim; en son onlara gittiğimde elimdeydi kitap. Pazartesi günü dersim yoktu, sabah erkenden gidip kitabı alır, tüm gün ödev üzerinde çalışırım diye düşünerek yattım gece.

Sabah uyandığımda saat 9'a geliyordu. Önce Levent'in çalıştığı kitapçıya uğrayarak anahtarı aldım, ardından doğruca Bahçeli'ye...

Kapıyı açmamla havasızlıkla yoğrulmuş yoğun bir sigara kokusu burnumu, yerlerdeki kıyafetlerse ayaklarımı karşıladı. Ev felaket haldeydi! Tamam, üç kişiyi kaldıracak büyüklükte bir ev değildi ve hiçbir zaman çok düzenli olmamıştı ama bu denli dağınık da olmamıştı hiç. Hele ki bizim kocaman, aydınlık ve tertemiz evimizden sonra burası fazlasıyla iç karartıcı göründü bana ilk kez.

Yerlerdeki kıyafetlerin, kitapların üstünden atlayarak aramaya başladım kitabımı. Ne hikmetse benim psikoloji kitabım bulaşık sepetinin içindeydi!

Kitabımı almış çıkıyordum ki eve son kez bakınca evi böyle bırakmaya içim elvermedi. Anahtarı alıp girdim eve, en azından evin dağınıklığını toparlayıp çıkayım dedim. Bu dağınıklıktan kurtulmak bir saat kadar sürmüştü. Evi havalandırdım, bulaşıkları yıkadım, yerleri süpürdüm, ıslak bezle toz aldım... Kesmedi, halıları silkelemeye karar verdim! Yolluktan başlayarak halıları bahçeye çıkardım. Bulduğum kalın bir dalla döverek silkeliyordum ki bir ses:

"Oo, Zeynep Hanım, seni bu halde de mi görecektik?"

Tanıdık bir ses ama bir o kadar da geçmişten... Hatırlamak için hafızamın tozlu sayfalarını hızla taramam gerekecekti. Başımı kaldırırken hatırladım, tabii ya, oydu! İşte her zamanki kocaman gülüşü ve ince dalgalı açık kumral saçlarıyla Meriç tam karşımdaydı!

"Meriç!"

"Yaa, ben adamı böyle yakalarım işte!"

Eskisi gibi neşeli, cıvıl cıvıl. Bir zamanlarki en yakın kız arkadaşıma sımsıkı sarılırken, burnuma lise günlerinin, ilk gençlik yıllarımın kokusu dolmuştu.

"Nerelerdesin sen? Sana ulaşmak için başvurmadığım yol kalmadı! Okul bittiği gibi kayboldun. Annene sordum, o bile bilmiyordu nereye gittiğini..."

"Hayatımı düzene sokmaya çalışıyordum. Bıkmıştım o evden be Zeynep! Baktım üniversite de olmayacak, bir sabah vurdum kapıyı çekip gittim!"

"Deli kız!"

Gülüyordu Meriç.

"Sen ne yapıyorsun? Yoksa sen de mi evlendin?"

"Niye sen evlendin mi?"

"Evet!" diyerek alyansını gösterdi.

"Sen zaten eskiden de hep evlilik hayalleri kurardın. Hatırlıyor musun, Henry Fonda'yla düğününüzü anlatırdın, şöyle bir gelinlik giyeceğim, Henry şöyle yüzük takacak da işte dans edeceğiz, bilmem ne... Tüm sinema oyuncuları ve politikacılar davetlin olurdu."

"Ay hatırlamaz mıyım! Sen bir seferinde Türkan Şoray'ın senin düğününde ne işi var demiştin de nasıl kızmıştım, saçmasapan bir kavgaya tutuşmuştuk! Bak şimdi fark ettim, sen her seferinde bozardın benim hayallerimi. Pek realisttin sen kızım! Henry Fonda'yla evleneceğimi dahi hayal ederdim de seni ev hanımı olarak göreceğimi hayatta düşünmezdim."

SEPYAWhere stories live. Discover now