BÖLÜM - 10

53 5 0
                                    

ZEYNEP ANLATIYOR:

Kaya beni kurtarmıştı, hem de kendini ortaya atarak. Beni polisin elinden çekip Ulaş'a fırlatırken kendisi yakalanmıştı. Nasıl da vicdan azabı duyuyordum! Benim yüzümden içeride o şu an. Acaba işkence... Öyle söylentiler var... Ne zaman çıkacaktı? Ulaş, "çok tutmazlar" diyor da kim bilebilir ki gerçeği? Nasıl durumu acaba? Görüştürmemişlerdi ki... İçeri giren kişi Ulaş ya da bir başka arkadaşım olsa kapıda yatar, bir yolunu bulurdum görüşmenin ama bu kişi Kaya olunca... "Görüştüremeyiz, sorgusu bitmedi." dediklerinde diretmeyerek dönmüştüm eve. Çok derinden gelen bir hüzün yerleşivermişti yüreğime. Ulaş olsaydı içeri düşen, onun için ağlardım belki ama Kaya için ağlayamıyordum, yüreğime kocaman bir yumru oturup kalıyordu.

Ne diye daha dikkatli olamadım sanki. Gözlerimi kapatmam ne kadar da ahmakçaydı! İstanbul'a geldiğimizden beri bela eksik olmuyordu ki... Önce gecekondunun yıkılacağını öğrendik, o minik çocuk, Ahmetçik... O günü düşününce yine gözlerim kararmıştı. Sonra ben hastalandım, babam evi bastı, annem hastaneye kaldırıldı, Kaya içeri alındı. Daha kötü ne olabilir ki bu denli üst üste? Bir tane güzel şey olmaz mı be bu şehirde! Sevim'den de haber yok. Devlet Tiyatroları tatile girdiğinden beri oradan ulaşamıyordum Sevim'e. Evinde de telefon yok. İyi de ben bizim komşunun telefon numarasını bıraktım, kendi niye aramıyor? Ne olacak bizim bu turne işi? Ne hayallerimiz vardı bu yaz için...

Günler tüm monotonluğuyla akıp geçiyordu. Günler hızla geçse de saatler geçmiyordu aslında, günü dolduracak hiçbir şey bulamıyordum. Evden dışarı sadece annemi görmek için çıkıyordum. Ondan gelen haberler de kötüydü. Hiçbir iyileşme belirtisi olmuyormuş, günü kurtarıyorlarmış sadece. İçten içe ölümü seçtiği için anneme her ne kadar kızsam onun için çok üzülüyordum. En sonunda evinde daha rahat eder diyerek annemi taburcu ettiler.

Aklım hep Kaya'daydı, geceleri rüyamda bile onu düşünüyor, onu görüyordum. Bir miting meydanındaydık Kaya'yla. Arkamdan biri kafama demir bir çubukla vuruyor, kanlar içinde yere yığılıyorum. Kaya yanıma eğiliyor, kollarına alıyor beni, "Seni seviyorum" diye fısıldıyor. Ölüyorum... Ölüyorum ama öyle mutlu bir ölümdü ki bu, o huzuru adeta bedenimde hissetmiştim uyandığımda. Kaya'yla dolu kabuslardan bu yana ilk kez böyle güzel uyumuştum, uyandığımda tüy kadar hafif hissediyordum kendimi. Sonra kızdım kendime! Ne biçim rüyaydı bu! Ölümün huzurlusu mu olurmuş! Hem rüyada kan vardı, babaannem 'Rüyada kan görmek rüyayı bozar.'derdi. Seni seviyorum-muş! Emin ol ki seni seviyordur Kaya, götürüldüğü yerde her acı çekişinde içi senin sevginle doluyordur! Kendimi suçlamaktan bir türlü vazgeçemiyordum. Ulaş beni rahatlatmaya çalışıyordu ama Ulaş işi fazlasıyla hafife alıyordu. Aslında öyle değil, elbette o da üzülüyordu ama alışıktı o bunlara. Zaten benim, annemin evinden (Bu ev annemin evi, Ankara'daki ise Sevim'in evi, benim ne zaman bana ait bir evim olacak?) Ulaş'ın da Vuralların evinden çıktığı yoktu, çok seyrek görüşür olmuştuk. Ankara'ya dönmek lazım artık...

Bir akşam, her zamanki sıradan gecelerin birinde birilerinin salonun camını tıklattığını duyunca okuduğum kitabı kapatarak dikkat kesildim. Sevim'in evinde yalnız kaldığım o gece Ulaş cama taş attığında nasıl da korkmuştum! Şimdi korkmuyordum. Ev zemin katta olduğu için komşular genelde camı tıklatırlardı zaten. Gerçi gece yarısı olmuştu ama bu mahallede ayıp kavramı olmadığı için saat kavramı da yoktu. Sol köşeden perdeyi aralayarak baktım dışarı: Ulaş'tı! Hayırdır, bu saatte? Yoksa Kaya'ya bir şey mi oldu? Dizlerim titremeye başlamıştı. Geçen sefer Ulaş'ı görünce rahatlamıştım, şimdi tam tersi oldu, korkmazken korkar oldum. Toparlanıp çıktım dışarı:

"Ulaş, hayırdır bu saatte?"

"Sana da iyi geceler Zeynepçiğim, hoş bulduk!"

Ulaş'ın keyfi yerindeydi, demek ki kötü bir haber yoktu. Yorgun görünüyordu biraz. Yine de gecenin bu saatinde onu buraya getiren şey neydi?

SEPYATempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang