BÖLÜM - 49

35 2 0
                                    

ZEYNEP ANLATIYOR:

Ulaş'la bırakın görüşmeyi, onun sesini duymak bile imkansızdı. Onsuz geçen 15 koca gün... Ulaş'tan habersiz bir günüm bile geçmezken güneş 15 gün 15 gece onsuz doğup battı. İyi miydi, sağlığı nasıldı, keyfi yerinde miydi? Yakalanmış mıydı, hala kaçak mıydı? İstediklerini yapabiliyor muydu yoksa kendini hapsettiği yerlerde her şeyden uzak mı yaşamak zorundaydı? Eğer ikincisi ise Ulaş buna asla dayanamazdı.

Onu özlüyordum... 15 gün nedir ki değil mi? Çok şey! Eğer ki giden kişi canınızdan bir parça ise nefes almadan geçen 15 gün çoktur.

Ve Kaya... Benim kaya gibi dirençli sevgilim. Göçebe hayatında çelişkileriyle devam etmeye çalışıyordu mücadelesine. Buradan uzak kalmasının haksızlık, kaçak yaşama gereğini korkaklık olarak görüyor bir yandan... Kabullenemiyor. Diğer yandan kızıyor kendine, diyor ki her karış toprak vatan toprağı, şu yalansız, tüm oyunlardan habersiz yüzlerin hepsi bizim halkımız... Aklı Ulaş'ta, 'Uykularıma giriyor' diyor. Benim de sevgilim... Her gece rüyamda sizinleyim. Her gece sizi görmek için, kabus içinde bile olsa yüzünüzü görmek, belki size dokunabilmek, ikinizi eskisi gibi birlikte görebilmek için yatıyorum uykulara...

Özlüyordum, endişeleniyordum, bekliyordum. Oysa bilmiyordum ki bunlar iyi günler... Bilmiyordum ki bu günleri çok ama çok arayacaktım...

Odanın içinde dolanmaya başladım. Huzursuzdum. Joan Baez kadife sesiyle Farewell Angelina'yı söylüyor. Farewell Ulaş... Baş ucumda kaldığım yeri unutmamak için ters çevrilmiş kitap, Leyla Erbil – Gecede. "Kitap okurum: içinde sen varsın, şarkı dinlerim: içinde sen..."

Şimdi Nazım'ın satırları bile beni teselli edemiyor, içimdeki huzursuzluk geçmek bilmiyordu. Kitaplığımı düzenledim, senaryoyu gözden geçirdim, odanın içinde döndüm durdum. Ne kadar zaman sonra bilmem, Sevim geldi. Telefon varmış bana. Telefon mu çalmıştı? Arayan, Elif. Eski bir dost...

"Acil görüşmemiz gerek" diyordu. Normalde bir merhabadan ötemiz yoktur Elif'le. Numaramı bulmuş, acil görüşelim diyordu. Meraklanmış, endişelenmiştim. Aklıma iyi hiçbir şey gelmiyordu. Aklıma Ulaş'la ilgili kötü bir haberden başka bir şey de gelmiyordu doğrusu. İyi bir haberi telefonda da verebilirdi Elif. Kötü bir haberi yüz yüze vermek istedi. Çok kötü bir haberi yüz yüze ve hemen vermek istedi.

Dizlerim tutmuyordu, boşlukta yürürcesine gittim Elif'in yanına. Nasılsınlar, iyi görünüyorsunlar... Aslında konuya gelmek için can atıyordum. Elif de dayanamadı:

"Zeynep." dedi. "Sebebinin bilmiyorum ama sizin evin telefonu dinleniyor."

Müthiş bir rahatlamayla "Bu muydu söyleyeceğin şey?" deyiverdim.

Şaşırmıştı kız: "Yani, evet." dedi. "Böyle bir şeyi telefonda söylemek biraz tuhaf olurdu."

İyi kızmış şu Elif, neden daha önce yakınlaşmamıştık? Ulaş ve Kaya vardı o zaman, başka insanlara ihtiyaç duymuyordum. Arkadaşlık emek, özveri ister. Benim başkalarına ayıracak zamanım yoktu ki... Ulaş ve Kaya'dan başkasına yer yoktu ki dünyamda.

Saat altıya yaklaşırken izin isteyerek kalktım. Her akşam olmasa da çoğu akşam Kaya saat 7 civarında arardı. İnsanlar yemekte olduğu için konuşmak daha rahat oluyordu. Tabii yine havadan sudan konular... Bu akşam da ararsa diye 7'den önce evde olmalıydım. Kaya'ya bir şekilde söyleyebilmeliydim. Telefon dinleniyordu...

Akşam tam 7'de Kaya aradı. Düzenledikleri bir mitingi anlatıyordu heyecanla. Oraları sevmişti aslında ama aklı hala Ankara'da, İstanbul'daymış. Yarın Çorum'a gidecekmiş. Belki arayamazmış. Onun çoğu söylediğini dinlemiyordum bile. Tek korkum, Ulaş'ın adının geçmesi. Bir şekilde söyleyebilmeliyim Kaya'ya. Ya Ulaş'tan bahsederse...

SEPYAWhere stories live. Discover now