BÖLÜM - 38

16 2 0
                                    

EKİN ANLATIYOR:

Silah taşımanın normalleştiği, cinayetlerin gün geçtikçe olağanlaştığı şu dönemde gazete haberleri henüz çocuk olan benim bile ilgimi çekiyordu. Pek anlamasam da silahlı fotoğraflar, parkalı ağabeyler, polis amcalar, tanklar, binlerce kişiyi içine çekmiş eylemler ilgimi çekiyor, sadece resimlere bakmak için bile olsa her akşam okuldan geldikten sonra mutlaka gazeteye göz gezdiriyordum.

Ko-mü-nist De-niz Gez –miş...

"Baba, kominist ne demek?"

Babam elimdeki gazeteye ters bir bakış atarak düzeltti beni: "Kominist değil kızım, komünist."

Tekrar söylemeyi denedim:

"Kominist."

"Nergis, bizim kız faşistler gibi kominist diyor inatla."

Güldü annem.

"Ne demek baba? Hem burada yazıyor, hem de geçen gün Ömer kızınca bana 'Pis Kominist!' dedi."

"Sen ne dedin?"

"Ben ne demek olduğunu bilmediğim için 'Sensin o!' dedim."

"Hmm... Ne demek olduğunu sana anlatsam da bunu anlayacak yaşta değilsin henüz. Şu kadarını söyleyeyim, gazeteler de senin arkadaşın Ömer gibi bazı kişileri kötülemek için 'Komünist' kelimesini kullanırlar. Oysaki komünistler gazetelerin yazdığı gibi kötü insanlar değildir. Onlar tüm insanları severler ve çocukları mutlu etmek isterler, bunun için de güzel şeyler yaparlar. Maalesef bazı insanlar bunu anlayamadığı için hakaret gibi kullanırlar bu kelimeyi."

"Yani aslında iyi bir şey."

"Evet, iyi bir şey olduğunu bilmen senin için yeterli şu an."

"Silahları var mı?"

"Bazılarının... Ama kimseyi vurmazlar."

Ben, duymak istediğim cevapları almış, kapıdan çıkarken babam "Bu faşist gazetenin burada ne işi var!" diye söyleniyordu.

Ertesi gün ve sonraki tüm günlerde mahalledeki çocuklarla tek bir oyunumuz vardı: Deniz Gezmişçilik! Onun silahı vardı ama kimseyi öldürmüyordu, çok güçlüydü ve bizi seviyordu. Elbette ki bu oyunu kuran bendim, mahalle çocuklarınca katılım ise tamdı! Hepimiz birer Deniz Gezmiş'tik oyunda! Sonra öğrendim ki, böyle bir oyun hep varmış aslında o dönemlerde. Çocuklar Deniz Gezmişçilik oynamışlar günlerce. Fırtınalı günler gelip de annelerimiz bizi eve hapsedene dek...

Oysa oyun değildi 68 kuşağını dağıtan 12 Mart sonrasında, küllerinden doğanların oynayacakları... Ölen, öldürülen, işkencelerle susturulmaya çalışılan, kaybolan, sokak ortasında vurulan abla ve ağabeylerin cesaretlerini yürekli bir inançla yoğurarak atıldıkları kavgada çocuk gözlerini katlettiler önce. 68'den sonra Deniz Gezmişçilik oyunu tadındaki o güzel davanın güzel insanları, 70'lerin gençleri, bizim oyunumuzu bozan fırtına gibi bir bir hapsedildiler kah dört duvar arasına, kah ahşap tabutlara, kah yüreklerinin taşlaştırılmaya and içilmiş zindanlarına...

SEPYAWhere stories live. Discover now