BÖLÜM - 61

26 2 0
                                    

MERİÇ ANLATIYOR:

Bir daha hiç uçamayacaktı kanatları kırılan özgürlük kuşları. Ulaş gibi...

Kanadı henüz yara almamış kuşlarınsa yuvaları parçalanmıştı. Artık hep uçmak, hep kaçmak zorundaydı onlar. Kaya gibi...

İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı, 21 Mayıs 1971 tarihinde Orgeneral Faik Türün'ün imzası ile yayımladığı bildiride İstanbul'da ev, yurt, otel ve bilumum yerlerde konaklayan insanların kimliklerinin 22 Mayıs günü akşam saat 7'ye dek güvenlik makamlarına bildirilmesi gerektiğini duyurmuştu. Kaya bunu öğrenir öğrenmez iki üç parça eşyasını küçük el çantasına doldurdu, Bülent'in işten dönmesini bile beklemeden teşekkür ederek ayrıldı evden.

En baştan anlatayım.

Akşam radyoda ajansı dinlerken önce apartman kapısının zili çaldı. Bülent işten yeni gelmiş, yatak odasında üstünü değiştiriyordu. Gömlek düğmelerinin yarısı çözülmüş halde kapıya geldi:

"Kimmiş?"

"Bilmem, sormadım." dedim.

"E ama açtın kapıyı?"

"Evet canım ne var bunda a! İyice paranoyak oldun sen de. Apartman çocuklarının biri anahtarını unutmuştur ya da komşuya gelen bir misafir yanlış zile basmıştır. Hırsızın zili çalarak apartmana girecek hali yok ya!"

Bu aralar üzerimde engelleyemediğim bir asabiyet vardı.

"Meriç, sen hala olayın ciddiyetinin farkında değilsin herhalde! Dinlemedin mi ajansı? Ülkenin yarısı aranıyor! Hem senin artık daha dikkatli davranman lazım..."

"Yarısı mı? Abartma Bülent! Hadi git giyin üstünü. Yemek soğumasın."

Yani şu erkeklerin koruma içgüdüsü!..

Kapımız önce iki, ardından bir kez daha tıklatılmasa tartışma uzayacaktı. Bülent direkt önüme atladı:

"Kim o?"

Bir sessizlik oldu. Ardından:

"Meriç Hanım'a gelmiştim." diyen bir erkek sesi...

Bülent o an ne düşündü bilmiyorum ama ben hiç paniklemedim, Bülent'in yanlış anlayabileceği de gelmedi aklıma. Hani ses bu denli farklı olmasa Ulaş geldi sanacaktım. Oysaki Ulaş'ın adresimizi bildiğini ve daha önce buraya kadar gelip de kapıdan geri döndüğünü o zamanlar bilmiyordum.

Bülent hafifçe araladı kapıyı. Ben kapıdakini hala göremiyordum.

"İyi akşamlar, kusura bakmayın rahatsızlık verdiğim için." Sesini bir ton alçaltarak devam etti. "İsmim Kaya. Zeynep Mercanten'in arkadaşıyım..."

Nasıl devam edeceğini bilememiş, anlayışımıza sığınmıştı. Çabuk çabuk konuşuyordu, tedirgindi.

Bülent dönüp "Tanıyor musun?" dercesine bana baktı. Bu Kaya, Zeynep'in sevgilisi Kaya olmalıydı... Zor bir durumda bizim evde saklanabileceklerini Zeynep'e ben söylemiştim fakat o zamanlar ortamın bu denli sıkı olacağını hiç düşünmemiştim. Almalı mıydım onu eve? Saklamalı mıydık bir kaçağı? Tek yaşıyor olsam tereddüt etmeden, damgalanma korkusu duymadan Kaya'yı evimde saklardım; ama şimdi Bülent vardı, Bülent'in hafta sonları bizde kalan bir kızı vardı. Tatsız bir durumda bu insanların hayatını tehlikeye atabilecek bir kararı tek başıma alamazdım. "Tanıyorum." anlamında gözlerimi açıp kapadım sadece.

Benden işareti alır almaz kapıyı sonuna dek açtı Bülent. Kocamla bir kez daha gurur duydum, az önce ona öyle çıkışmış olduğum için içten içe kızdım kendime.

SEPYAWhere stories live. Discover now