BÖLÜM- 24

58 3 0
                                    

ZEYNEP ANLATIYOR:

Haziran bitmek üzereydi. 1969 senesi çok olaylı geçiyor, işgal üzerine işgal oluyordu. Bu arada sağ-sol çatışmaları da şiddetlenmişti. Haziran başında 200 kadar komando Şehzadebaşı'ndaki Site Yükseköğrenim Yurdu'nu basmış, sopalarla devrimci öğrencilere saldırmış, 8 öğrenciyi bıçakla ağır yaralamıştı.

Mayıs sonundan beri tüm yurtta gerginlik hat safhadaydı. Birçok üniversite Senato'nun tatile girmesiyle kanunlaştırılmayan Üniversite Reform ve Tazminat Tasarısı'nı protesto eden öğrencilerin işgali altına girmişti. Sadece öğrenciler değil, aynı zamanda öğretim görevlileri, asistanlar, memurlar, işçiler... Herkes tepkiliydi. Profesörler görevlerinden istifa ediyorlardı. Ankara Üniversitesi Rektörü ve yine Ankara Üniversitesi'nden 10 fakülte dekanı ile İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı öne çıkanlardı. Bunların dışında -özellikle Ankara Üniversitesi'nde- topluca istifalar oluyordu. İstanbul Hukuk'ta da gerçekleşmeyen reform tasarısını protesto amacıyla direniş başlamış, öğrenciler 'İstifa eden dekan Tarık Zafer Tunaya'dan başka dekan tanımıyoruz.' diyorlardı.

İstanbul Üniversitesi'nde 6 fakültenin öğrenciler tarafından işgal edilmesi üzerine üniversite kapatıldı. Aramalardan birkaç gün sonra üniversite yeniden açılmıştı. İstanbul Üniversitesi'nin açılmasıyla işgaller de yeniden başladı. Bunun üzerine sınavların polis kontrolünde yapılması kararı çıktı. Öğrenciler haklı olarak sınavlara polis kontrolünde girmeyi kabul etmiyor, polisle çatışıyorlardı. 68 döneminde büyük ölçüde özerk olan üniversitelere polis çağrılmadığı sürece giremezdi. Çok şiddetli bir çatışmaydı; o kadar ki öğrencilerin dövüldüğünü görüp de polislere 'Yazıktır.' diyen halk dahi bu dayaklardan nasibini almıştı.

Uzun karışıklıklar, İstanbul Üniversitesi'nin askeri kontrol altına alınması, Üniversite Senatosu'nun İstanbul Üniversitesi'ni kapatma kararı, Danıştay'ın bu kapatma kararını durdurması filan derken sonuç olarak haziran sınavları yapılamayarak eylüle ertelendi. Ekimde de normal eğitim öğretim dönemi başlayacaktı.

İzmir'de silahların konuşturulmasına varacak çatışmalar yaşanırken Ankara'da da durum pek iç açıcı değildi. Bizim fakülte, yani DTCF 16 Haziran Pazartesi gününe kadar tatil edilmişti. 19 Haziran'da Ankara Üniversitesi'nde boykotlar ve işgaller son buldu. Bazı fakültelerde eğitim öğretim normal seyrinde devam ederken bazılarında sınavlar ertelenmişti. Sınavları ertelenen fakülteler arasında DTCF de vardı.

Olaylarla dolu Haziran ayının tek iyi haberiyse ODTÜ işgali sebebiyle tutuklanan öğrencilerin tahliye edilmesiydi.

Geçmek bilmeyen haziranın özeti böyleydi işte. Benim hayatımı diğer olaylara nazaran daha yakından etkileyen olay ise haziran ortasına denk düşmüştü. O gün Genel Öğrenci Forumu yapılacak, oradan TBMM'ye yürünecek, gerçekleşmeyen reform tasarısı protesto edilecekti. Kaya ve Ulaş'ın dediğine göreyse (Onlara da SBF'den haber gelmiş) bu forumda sadece konuşmalar yapılacak, sloganlar ve marşlardan sonra kalabalık dağılacaktı. Yürüyüş planlar dahilinde değildi.

Daha ilk andan aramızda bir gerginlik olmuştu. Ben TBMM'ye yürüneceğinden neredeyse emindim. Üstelik Ankara Üniversiteli olan bendim, muhtemelen ben haklıydım.

Ulaş ve Kaya gelmek istemeyince aramızda bir münakaşa oldu. Ne alakası varsa artık, okullarına laf attım, ODTÜ'lülerdi ya... Kişiliklerine de saldırdım, kendilerini beğenmiş, bağnazdılar. İlla kendilerinin karar verdiği, kendilerinin yönettiği bir eyleme katılırlardı! Böyle söylemiştim. Elbette gerçek böyle değildi; ne Kanlı Pazar'ı, ne NATO'ya Hayır Mitingi'ni, ne boykotları ne de diğer eylemleri onlar yönetmişti. Öğrenci liderleri değildi onlar. O gün nedense aşırı bir hırçınlık vardı üzerimde. Benim bu saldırılarımla Ulaş kendini tamamen geri çekerek gelmeyeceğini kesin bir dille belirtti. Kaya ikna olduğundan değil, beni bırakmamak için geldi. Beraber yürüyorduk ama tek kelime dahi konuşmuyorduk.

SEPYAWhere stories live. Discover now