BÖLÜM - 54

20 3 0
                                    

KAYA ANLATIYOR:

4 Mart 1971 akşamı devrimci arkadaşların anonsu tüm yurtta yankılandı : "Frukolar yurtları basacak, herkes hazırlıklı olsun!"

Beyaz miğferlerinden ötürü toplum polislerine "Frukolar" derdik. ODTÜ'de bir grup öğrenci radyodan polis telsizi yapmış, polis telsizini dinlerlerdi. Polisler de bunu bilirdi çünkü öğrenciler bazen sırf eğlence olsun diye telsizden polislere laf atarlardı. Şimdi de polis telsizinden haber alınmıştı ve haberi alacağımızı polisler de biliyor olmalıydı. Sözün özü, bu baskın baskın değil, haberli bir aramaydı aslında.

Yapılacak baskının sebebi, ODTÜ yurtlarının karargah olarak kullanıldığı iddiaları eşliğinde 4 Mart günü kaçırılan 4 Amerikan erinin ODTÜ yurtlarında saklandığının düşünülmesiydi. Benim bildiğim, ODTÜ'de değillerdi.

Anons yapıldığında oda arkadaşlarımdan birisiyle tavla oynuyorduk. Anonsu çok da ciddiye aldığımızı söyleyemeyeceğim. Gelirlerse, direnecektik. 24 Ocak günü Siyasal Bilgiler Fakültesi'nin, 19 Şubat'ta ise Hacettepe'nin yurtları basılmış, kanlı çatışmalar yaşanmış, halk da polisin yanında yer alınca öğrenciler vahşice dövülmüş ve yüzlerce öğrenci tutuklanmıştı. İstanbul'da da faşist saldırılar tüm şiddetiyle cereyan etmişti. Artık, eğitim öğretim tüm yurtta tamamıyla durmuş denebilirdi. Bizim üniversite de 21 Ocak'ta süresiz olarak kapatılmış, yurtlarda yapılan sıkı bir aramadan sonra öğrenciler evlerine gönderilmişti. Gidenler oldu tabii ama yurtlar tatilde de açıktı, bunu savunarak yurtta kalmaya devam etmişti öğrenciler. Yine de dediğim gibi, bu baskın haberini ciddiye almamıştık, haberli bir baskındı nihayetinde! 'Alıştık artık!' diye şakalaştık aramızda. Tavla bitince de yataklarımıza çekildik.

Uyumak ne mümkün! Bizim devrimciler gece boyunca anonstan Gündoğdu Marşı'nı ve diğer devrimci marşları söylüyorlardı. Kalktım, giyinip çıktım odadan.

"Gündoğdu, hep uyandık siperlere dayandık!"

Şafak vakti, gün henüz ağarıyordu. Uykunun en tatlı olduğu zamanlar... Çoğu kimse uyumuyordu, uyuyanlar da uyandırıldı çünkü jandarma ve toplum polisleri ODTÜ'yü sarmışlardı. Bir kısım öğrenci barikatlar kuruyordu. Ben de katıldım onlara. Zemin kattaki tüm kapı ve pencerelerin önüne yatak, masa, kırılan kapılar... Ne bulduysak yığdık. Polisin daha önce yaptığı baskınlardan ötürü baskın yöntemini bilenler vardı; biz girişleri kapatırken bazı kişiler çatılara yiyecek taşıdılar, kimileri çatıda kaldı. Bu arada tüm yurtların ışıklarını kapatılmış, "Bağımsız Türkiye!" sloganları atılıyordu.

Barikat hazırlıkları bittikten sonra odama çekildim ben de. ODTÜ, jandarma bölgesindeydi, jandarmanın arama yapmasında bir sakınca yoktu fakat toplum polisi yurtlara girmemeliydi, toplum polisine direnecektik. Önceki yurt baskınlarından dolayı zaten güvenmiyorduk onlara. Odada kendi aramızda hızlıca bir durum değerlendirmesi yaptığımızda çoğunluğa uyum sağlamakla beraber inisiyatif kullanmamız gereken bir durumda bu şekilde davranma kararını aldık. Nitekim, görüşme yapıldığında öğrenci temsilcileri de bizim gibi düşünmüş, bu şekilde şart koşmuşlar: Aramayı sadece jandarma yapabilirdi.

Dışarıdakiler ise öğrencilerin hiçbir taleplerinin karşılanmayacağını belirtmiş.

Sabahın olmasıyla yurtları çevreleyen polislerin sayısı epeyce artmıştı. Pencereden izliyorduk. Saat 7'ye doğru ateş başladı. Önce birkaç el silah sesinin ardından makineli tüfek sesleri geldi. Geri çekilirken gece tavla oynadığım arkadaşımla bakıştık. "Gerçek mermi değildir." dedi. Üzerimize ateş açacak halleri yoktu ya! Koridorlardan bağrışmalar geliyordu. Bir mermi kolondan sekti. Gerçek mermiydi! Aynı anda sol omzumda bir sızı hissettim. Evet, vurulmuştum! Hem de seken bir mermiyle... İkinci bir mermi açık pencereden odaya girdi. Korkuyla kendimizi yere atarken ben sol omzumun üstüne düşmüştüm. Nasıl bir ağrıydı o! Bayılacağımı sandım, gözlerim karardı. Güçlü olmaya çalıştım, gözlerimi pencereden dışarı, gökyüzüne diktim. Gökyüzünde bir helikopter görür gibi olmuştum! Neden helikopter gelmişti? Ağır yaralı mı vardı? Yoksa birileri... İkinci ihtimali düşünmek bile istemesem de ne yazık ki gerçekti.

SEPYADove le storie prendono vita. Scoprilo ora