-45-

3K 147 207
                                    

Bölüm şarkısı: Mehmet Savcı- Hoşçakal Sevdiğim
_________
Kulaklarıma boğuk boğuk gelen seslerle gözlerimi aralamak istedim. Ama yapamadım. Kalbim bırak diyordu, bırak Masal uyanma. Uyandım...

Yavaşça netleşen bakışlarımı bizimkilerin yüzlerinde gezdirdim. Gözlerimin yandığını hissederken gözlerim Savaş'ı aradı.

Kalbim göğüs kafesimi zorlarken bizimkilerinin kızarmış gözlerini görmezden geldim. Burukça gülümserken titrek bir nefes alarak konuştum.

"Savaş gelmedi mi daha?"

Damla, Ayça ve Kerem'in gözlerinden akan birkaç damla gözyaşı kalbime bir ateş parçası gibi düşerken bakışlarım diğerlerinde gezdi. Aynı bakışlar, aynı ifadeler...

Umutsuzca gülümserken bulunduğum odada gözlerimi gezdirdim. gülümsememi bozmazken "Savaş'a hastane istemediğimi söylemiştim. Ama yine dinlememiş beni." Hissizce gülümsedikten sonra dolan gözlerimle ekledim.

"Dışarıda hastane işlerini hallediyor değil mi? Hiç kıyamaz ki bana."

Ayça'nın dudaklarından kaçan hıçkırıkla ona bakarken "Ayça... Neden ağlıyorsun?" diye sordum. Sanırım ben de ağlıyordum.

Bora bir adım atarak bana yaklaştığında "Masal..." dedi. Kelimeleri toplayamıyor gibiydi. Gözlerimden akan yaşları umursamadan gülümseyerek ona baktım. Neden ağlıyordum ki? Her şey güzeldi, değil miydi?

Önce bakışlarını kaçırdı sonra sesli bir nefes bıraktı. Ve sonunda titreyen sesiyle o cümleleri kurdu.

"Savaş bir daha geri gelmeyecek. O artık yok."

Gözlerimi kapattım. Önce sesler kesildi. Kalp atışlarım yavaşladı. Bu kabus muydu? Öyle olmalıydı.

Yalnızlığın sesi gürültülüydü. Dudaklarımdan çıkan hıçkırık sesi o gürültüyü böldü. Bir rüyadaydım. Ve bu rüyanın en önemli karakteri gitmişti. Uyanmıştım.

Ellerimle yüzümü kapatırken kendimden geçmiş gibiydim. Sadece delicesine ağlıyordum. Bu gerçek olmamalıydı. Benim nefes alma sebebim yok olmuş olmamalıydı!

Bedenime sarılan kollarla daha çok ağlamaya başladım. Buğra'nın tanıdık kokusu burnuma dolarken ellerimi yüzümden çekip ona baktım.

"Bu-buğra, Bu-buğra... Savaş... Sa-savaş gitti, yo-yok o artı-tık."

Buğra kızaran gözleriyle bana baktıktan sonra başını eğdi ve daha çok sarıldı. Diyecek bir soz var mıydı? Kayıp giden hayalleri tutabilecek biri? Yoktu.

Benim hayallerim, hayatım... En güzel manzaraya sahip bir binadaydım. Bütün güzellikler sarmıştı etrafımı. Ama sonra... Bir deprem oldu ve o bina yıkıldı. Ben ise o depremin altında kalmaya mahkumdum. Şimdi ise son demlerindeyim. Ölüyorum yavaş yavaş. Nefes almak için bir sebebim kalmadı.

Kapı açılıp içeri biri girdiğinde ağlamamı zorlukla bastırıp gelen kişiye baktım. Doktor elinde tuttuğu dosyayla hafifçe gülümseyerek bana bakarken ben ise harabe gibiydim.

"Tahlil sonuçlarınız çıktı Masal Hanım."

Bakışlarımı kaçırırken "Umrumda değil." diye mırıldandım. Şu an burada ölsem yeriydi.

Doktor mutlu sesiyle halimi pek umursamadan "Ama size bir haberim var Masal Hanım." dediğinde sinirli bakışlarımı ona çevirdim.

Ben sessizliğimi koruduğumda Buğra benim yerime konuşarak "Kötü bir şey yok değil mi Doktor Bey?" diye sordu. Sanki şu an her şey iyiydi. Daha kötü ne olabilirdi ki?

Siyaha TutkunWhere stories live. Discover now