-10-

5.4K 221 169
                                    

Medyada yorulan bir adet Masal...
_______________
Gördüklerim karşısından sıkıca gözlerimi kapattım. Bu anı hiç görmemiş, yaşamamış olmak istedim. Ama olmadı. Hayat işte. O anı yaşadım.

İlk önce gidip Sezen'den hesap sormak istedim. Ama sonra... Vazgeçtim. Sonuçta... Ne bileyim işte. Belki de tartışmaya değer bulmadım. Ya da buna hakkım olmadığını düşündüm.

Gözlerimi açıp sandalyemi arka arka itmeye başladım. Hiçbir şey görmemiş gibi gitmek istiyordum. İçimde büyük bir öfke vardı. Ama bunu dışa vuracak gücü şu anda bulamıyordum.

Tam oradan ayrılacakken telefonum çalmaya başladı. Bakışlarım bir an için Savaş ve Sezen'e kayarken onların ayrıldığını gördüm. Sezen pis bir sırıtışla bakarken Savaş yoğun bakıyordu. Her zamanki anlamlandıramadığım bakışları vardı.

Bakışlarımı kaçırıp cebimden telefonumu aldım. Buğra'dan gelen görüntülü aramayı gördüm. Şu an biraz da olsa onun sesine ihtiyacım vardı. Daha fazla beklemeden telefonu açıp karşıma tuttum.

 Buğra'nın yüzü karşımda belirince ister istemez gülümsedim. Buğra da benim gibi gülümserken "O-o Masal Hanım. Nasılsınız?" diye sorunca daha çok gülümsedim. Bana iyi gelen şeylerden biri oydu.

"Ben iyiyim beyefendi. Sizi sormalı?" Gülerek sorduğum soruya karşılık "Ben de iyiyim. Sana bir şey söyleyecektim." diye cevap verdi.

Buğra'nın dediklerinden sonra gülümsemem yavaşça soldu çünkü hiç hoş bir ses tonu kullanmamıştı. Sesimin titremesine engel olamayaraktan "Kötü bir şey mi?" diye sordum.

Buğra tek eliyle kafasını karıştırıp "Biraz. Ama üzülmene gerek yok." dediğinde gözlerimin dolduğunu hissettim.

İçimdeki siniri öfkeyi atamamıştım ve üzerine bir de bu gelince gözlerim dolmuştu. Bakışlarım tekrar Savaş ve Sezen'e kaydı. Sezen hala gıcık bakışlar atarken Savaş ise çatık kaşlarla ve anlamlandıramadığım bakışlarla bakıyordu.

Gözlerimi tekrardan telefona çevirdiğimde "Tamam söyle." dedim sakinlikle. Buğra alt dudağını dişlerken "Ben biraz daha gelemeyeceğim, işlerim uzadı." dediğinde içimde bir şeyler ezildi.

Gözümden bir yaş akarken "Peki." dedim kısık sesimle. Bir "peki" kelimesine sığdırdım tüm güçsüzlüklerimi. Acımı bastırmak istercesine yuttum tüm sözcükleri.

Buğra ağladığımı görünce "Prenses ağlama." dedi titrek bir sesle. Ağlamamamı istemiyordu, biliyordum. Ağlamamaya çalışırken "Ama ben seni çok özledim." dedim zor çıkan sesimle. Buğra benim gibi bir sesle "Ben de seni özledim." dedi.

Onun da gözleri dolmuştu. Onun ağlamasını istemediğim için gözyaşlarımı sildim hızlıca. Ardından "Tamam tamam, ağlamıyorum. Şimdi bir işim var sonra konuşalım olur mu?" dediğimde Buğra'nın onaylamasıyla telefonu kapattım.

Telefonu cebime koyup ellerimi yüzüme kapattım ve dirseklerimi bacaklarımın üzerine koydum. Saçlarım önce doğru düşerken derin bir nefes aldım. Yorgundum, fazlasıyla.

Ama daha ağır basan bir duygu vardı. Öfke. Bütün öfkem Sezen Kara'yaydı. Bir insan daha ne kadar kendini küçültebilirdi ki? 

O sinirle ellerimi yüzümden çekip sandalyemi Sezen ve Savaş'ın yanına sürdüm. Tam Sezen'in önünde durdum. Galiba bir fırtına kopacaktı. Masal Karaca fırtınası.

Gözlerimi Sezen'in gözlerine sabitleyip meydan okuyucu bakışlarla "Derdin ne?" diye sordum. Sesimdeki sinir bariz bir şekilde ortadaydı.

 Sezen gıcık bir bakışla "Ne derdim olabilir?" dedikten sonra sinir bozucu bir sesle "Senin gibi bir zavallıyla?" diye ekledi.

Siyaha TutkunTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang