Bölüm 49 - Part 2

1.5K 100 19
                                    

Teresa

Ethan'ın kendini bizden uzak bir köşeye doğru yalpalayarak taşımasından biraz sonra olacakları anlamıştım. Bir hastaya daha bakmak zorunda kalırsak şayet kafayı yiyecektim. Tom ona doğru hareketlenirken onu durdurdum. "Biraz kendi kendine atsın. Üzerine gitme. "

"Yine mi panik atak?" diye sordu Claire dirseklerinin üzerinde doğrulmaya çalışırken. Ona yardım etmek için arkasındaki yastığı dikleştirdim. Onu dik tutacak kasları parçalamayı başarmıştı Miles. Kafası şimdiye elimde sallanıyor olmalıydı.

"Daha önce olmadığına şaşırdım. " dedi Tom bir yandan öne arkaya hafifçe sallanan Ethan'a bakarken.

"Sen de bizi götürecek başka bir yer bulamadın mı? " dedim Tom'a bakarak. "Tercihen pencereleri olan bir yer."

"Pencereleri olsa da fark etmeyecekti ki. Hem bulabildiğim tek yer burasıydı o anda. "

"Bizim mahsur kaldığımız baraka buradan daha iyiydi." diye belirtti Claire yüzünde Ethan'a gitmek istediğini belirten bir ifade vardı. "Orada daha sakindi. "

"Orada sadece sen vardın da ondan." dedim Claire'den bakışlarımı Ethan'a çevirerek.

"Hem kalabalık değildi hem de istediğinde çıkabilecek olması, şu görüntüyü engelliyordu." diye daha mantıklı bir açıklama belirtti Tom. Ayağa kalkıp Ethan'a doğru yürümeye başladım. Bu tarafa doğru esen tatlı bir serinlik vardı. Yer altında?

Ethan'ın titreyen vücudunun önünde diz çökerken Claire'e baktım. Serin hava bizi okşamaya devam ederken onun işi olduğunu anladım. Orada hiç ses çıkarmadan yatsa da Ethan'a ulaşmanın bir yolunu bulmuştu. "Ethan," dedim çenesini ellerimin altına alarak. "Bana bakar mısın?" Yüzü sırılsıklam olmuştu terle. "Buradan çıkamayız. Ama yalnız değilsin. Yalnız değilsin. " Nabzını buradan hissedebiliyordum damarları patlayacak gibiydi. Tırnaklarımın derisinin bütünlüğünü bozmasına izin verdim. Zihnini belki böylece odaklayabilirdim.

"Nefes- Nefes alamıyorum. " Koluyla beni yüzünün yakınından itti. Kendi toparlayıp o momentumla yanına oturmayı başardım. Işe yaramamıştı. İşe yaramamıştı. Ama başka bir çaresizslik duygusunun beni yıkamasına izin veremezdim şu anda. İki aydır yeterince elim kolum bağlı oturmuştum Claire'in başında o acıdan kıvranırken, içini tırnaklarıyla oymaya çalışırken. Ethan'ın sorununa çözüm bulabilirdim. Daha önce de bulmuştum. "Burada çürüyüp gideceğiz. Bunu biliyorsun değil mi? Eğer Miles'a-" Durdu. Sonunda Miles'la aralarında olan şeyi söyleyeceğini sanmıştım ama durdu.

"Ethan, Miles'a ne yaptın?" dedim buranın ne kadar küçük bir alan olduğundan dikkatini almam için gereken her şeyi denemeye razıydım. "Miles'la ne oldu?"

Gözleri kocaman açıldı sanki beyni uzun süredir çalışmıyor da yeni çalışmaya başlamış gibi etrafa bakındı. "Bunu- Bunu sana söyleyemem." dedi sert bir sesle. Söyleyip söylememesi şu anlık umrumda değildi. Panik ataklarını burada çekemezdik. Buradan ne zaman çıkabileceğimiz belli değilken hele de. Ama işe yarıyordu sanırım nabzını ölçmek için bileğini kavradığımda daha yavaş attığını hissettim. Vücudumun başka bir yerde ona değmemesi için uğraşarak biraz daha kenara kaydım. Boşluğa, mesafeye ihtiyacı vardı. Claire'in yarattığı küçük akıntının onu serinletmesine izin verirken konuşmaya devam ettim.

"Neden? Neyi söyleyemezsin?"

"Hepiniz benden nefret edersiniz. " dedi boş bulunarak henüz tamamen bilinci yerinde değildi sanırım.

"Tamam. Tamam anlatmak zorunda değilsin. Başka bir şey anlat bana. "

"Ne anlatayım? Bütün anılarıma sahipsin zaten. Bilmen gereken her şeyi-"

Atlantis'in Beş Kurucusu (Düzenleniyor)Where stories live. Discover now