Bölüm 3

35.8K 1.8K 166
                                    


Baktıkça bana geri bakan ve ruhumu tarif edilmez bir duygunun pençelerine iten bu boşluktan başımı çevirmek çok zor olmuştu. Ethan'ın bana baktığını fark ettim, herhangi bir şekilde belli etmemeye çalışıyor sayılmazdı da pek, bir şeyler söylemem gerekiyordu sanırım. Ne kadar minnettar olduğumu mu söylemeliydim? Beni ilk başta oraya atan da pek ala kendisi olabilirdi ama. Ya da tamamen bir yalan. Hafızasını kaybettiğini söyleyen bir yabancıya hemencecik inanmazdınız, bu bir test olabilirdi. Söylemem gereken şeyi bir türlü bulamıyordum. Lehime olacak ne söyleyebilirdim?

Haklıydı, gidecek bir yerim yoktu şu anda. Beni sevmesine ihtiyacım var demek oluyordu bu da. Kendimi sevdirebilirsem hafızamı geri kazanana kadar kalacak bir yer verebilirdi bana. Ama benden şüphelenirse ya da diğer arkadaşları -mesela Teresa- gibi benden nefret etmeye başlarsa burada kalmam için ısrar eden tek kişiyidi kaybedebilirdim. 

Sessizliğimi çok uzun süredir koruyordum. Artık bir şeyler söylemem gerekiyordu. Konuyu değiştirmek için hemen " Vay be, ne kadar da şanslıymışım. " dedim. Güldü, komik bir şey söylemek istememiştim. Konuyu değiştirmiştim değiştirmesine ama bana gülmesi beni sinirlendirmişti.

Tamam, tamam kızma güldüğümü unut. diye yankılandı sesi kafamın içinde. Bu yeteneğinden hoşlanmamaya başlamıştım, düşündüklerimi bilmesi beni rahatsız ediyordu. Yine de içimden bir ses bunu isteyerek yapmadığını, istese de duramadığını söylüyordu.

" Haklısın. " dedi dudaklarının kenarları hafifçe kıvrıldı. " İsteyerek yapmıyorum, normalde bu kadar olmaz ama duyguların ve düşüncelerin çok güçlü. İçindeki ses tahminlerde çok başarılı. " diye devam etti. Başka bir şeyler söylediğini duyuyordum ama ne dediğini anlayamayacak kadar meşguldü zihnim. Odaklanamıyordum, beynimde yüzlerce soru uçuşuyordu ama birini çekip soramıyordum. Gözlerimi uçuruma dikmiş öylece bakıyordum. Gözlerimi ayırırsam tekrar kendimi oranın dibinde bulacakmışım gibi hissediyordum. " Claire? İyi misin? " diye sordu Ethan, omzumdan sarsarak beni. Gözlerimi ayırabilmiştim ama hala konuşamayacak kadar kötü hissediyordum. " Gidelim mi? " diye sordu. Sadece başımla onaylamakla yetindim. " Hadi, gel Cam Bina'ya dönelim. "

Geldiğimiz yöne doğru yürümeye başladık. Ethan, konuşmuyordu ben de ağzımı açarsam açtığım anda kusacak gibi hissediyordum. Dönüş yolunu sessizlikle geçiriyorduk. Göz ucuyla baktığım kısa anlarda Ethan, sanki bir şeyler söylemek istiyormuş gibi bana bakıyordu. Ama ağzını bıçak açmıyordu.

"Beni nasıl buldunuz?" diye sordum sessizliği kırmaya çalışarak. 

"Ne halde mi? Birçok kemiğin kırıktı, bilinçsizdin, çok- çok fazla kan vardı. " dedi sanki  o anı hatırlarmış gibi ürpererek. Ama asıl sorumu cevaplamamıştı beni nasıl bulmuştu? Tamam, bir hissiyatın olduğunu iddia etmişti ama bir hissiyat size yarı ölü bir insanın yerini söylemezdi. Ayrıca bu işte bir tuhaflık vardı, bunca zaman sonra bile onu ürpertecek kadar kötü haldeydiysem...Şimdi nasıl tek bir iz bile yoktu üzerimde?

Cam Bina'ya girip asansörün olduğu tarafa doğru yürürken Ethan sonunda konuştu. Cam Bina'ya girer girmez mide bulantım daha da artmaya başlamıştı. Göğsüm sıkışıyordu temiz havaya ihtiyacım varmış gibi hissediyordum.

Bana yalan söylüyorlardı. Beni uçurumda bulmamışlardı. Bulmuş olamazlardı. 

"Aç olmalısın, uzun zamandır bilinçsizsin. Bir şeyler yemek ister misin?" diye sordu Ethan. Midem bir şekilde açlığı hissetmeyecek kadar bulanıyordu. Ethan, gözünü, sanki benim arkamdaki bir şeyi görmek istiyor da bana yeterince bakarsa saydamlaşacakmışım gibi, bana dikmişti ve tüylerimi ürpertiyordu. " Ciddiyim, yüzün sapsarı." dedi.

Atlantis'in Beş Kurucusu (Düzenleniyor)Where stories live. Discover now