Bölüm 9.5

8K 506 106
                                    

~~~~~Ethan~~~~~~

Sera'ya gitmek için odamdan çıktığımda Teresa'yla karşılaşmamak için dua ediyorum. Tamam, kabul anlaşma anlaşmaydı ama bunu abartıyordu, dün fazla ileri gitmiştik. Claire'in Demir Saray'a gittiğimi sanması, şükürler olsun ki –büyük ihtimalle amnezisi yüzünden- fazla saftı, bana rahat nefes aldırmıştı. Bunun için aylardır bekliyordum. Onunla bir şansım olması için. Neyse ki lobiye inene kadar Tess ile karşılaşmamıştım. Hızla 'Girilmez' yazan sarı şeritlerin altından geçtim. İçeri girdiğimde, Teresa'nın bana bakan yeşil gözleriyle karşılaştığımda içimden olup olmadığına emin olamadığım bir şekilde küfür savurdum. Ne yapıyordu burada? Öfkeyle bir bana bir de yeni getirdiğim çiçeklere bakıyordu. Bazılarının saksıları parçalanmış toprak yerlere saçılmıştı. Birkaç kraft kağıdı yerlere parçalar halinde saçılmıştı. Teresa biraz önce sinir krizi geçirdiyse de şu an Sera'nın buz gibi mermer zemininden farklı durmuyorlardı.

Sinirlenmemeliydim. Biliyorum. Bağırıp çağırmak daha berbat yapacaktı ama Claire'in portesinin ortasındaki pençe izini görünce bardağı devirmiştim.

" Ne yaptığını sanıyorsun? " diye bağırdım, o birkaç adım geri çekilirken. Sessizce çekip gitmesi için dua ediyordum. Lütfen, git. Ama dudaklarım bu sözcükleri söylememi engelledi.

" Asıl sen ne yaptığını sanıyorsun? " diye çıkıştı. Lanet olsun! Kendime ne kadar hakim olabilirdim bilmiyordum. " Onun ucube bitkilerini buraya getirerek ne halt ettiğini sanıyorsun? "

Demek mesele buydu. Claire'in çiçeklerini buraya getirmem. Yumruklarımı sıktım. Sakin olmam gerekiyordu. Burası sessizdi. Beynimde sadece ben vardım. Sadece ben. Sadece ben. Sadece ben.

Tom! Sera!

Zihnimden Tom'a yalvarmıştım resmen. Gelmesini diliyordum. Gelmesi gerekiyordu. Ama ellerim titremeye başlamış vücudumu adrenalin sarmıştı. Teresa'nın gitmesi gerekiyordu. Burada kalıp bana bağırması değil. Tırnaklarım avcuma batıyordu.

" Burası bizim mekanımız onun burada işi yok. " dedi yıldız çiçeğini kökünden söküp çıkarırken. Çiçeğin köklerinden yere topraklar dökülüyordu. Git. Sadece git. Burası sessizdi. Yeterli olması gerekiyordu. Ama çiçekleri yere atıp topuklarının altında ezerken gözlerini benimkilerden ayırmadı. Üzerine atladım. Küçük bedenini duvara yapıştırdım. Geri çekilmeye çalışsam da kendime engel olamıyordum. Neler olduğunun farkında olmayacak kadar gözüm kararmıştı.

Biri sertçe bileğimi kavradığında rahatlamıştım. Tom hızlıca beni geri çekti, Teresa yere yığıldı. Suratı kıpkırmızı olmuştu, köprücük kemiği bir şekilde morarmıştı. Ne yaptığımı hatırlamıyordum ama Tom hala ben ve yerdeki Teresa arasında durmaya devam ediyordu.

" Bu böyle devam edecekse o kızın gitmesi gerek. " dedi Tom, Teresa'yı gönderdikten sonra karşıma geçip taburelerden birine oturmuştu.

" Kendisi başlatıyor, her seferinde. " dedim yaptığı şeyi anlattığımda dahi Tom'un fikri değişmemişti.

" Bu ona zarar vermeni neden gerektiriyor anlamıyorum. Ethan, kendine hakim olmayı öğrenmen gerekiyor. " dedi elinden geldiğince ciddi bir ses tonuyla. Bana göründüğü kadar kızgın olmadığını biliyordum. Ama ağabeyim gibiydi, birinin beni durdurma görevini üstlenmesi gerekiyordu sanırım.

" Haklı olduğun zamanlarda senden nefret ediyorum. " dedim başımı ellerimin arasına alarak, buraya en başta neden geldiğimi hatırlamaya çalışıyordum.

" Ben de beni buraya gelmek zorunda bırakmış olmandan. " dedi, bu cümleler aramızda seni seviyorum demenin bir yoluydu. Ne zaman sevmek fiilinin yerini nefret etmek fiili almıştı hatırlamıyorum ama bu aramızdaki bir şeydi işte. " Hala senin odanda mı? " diye sordu uzun ve sağır edici bir sessizliğin ardında. Başımla onayladım. Onu odasına gönderememiştim, içim el vermemişti. " Onu biraz dışarı çıkarmak iyi bir fikir olabilir. " diye önerdi. Elimle yüzümü işaret ettim. " Hala kötü mü? "

Atlantis'in Beş Kurucusu (Düzenleniyor)Where stories live. Discover now