Bölüm 23

14.5K 897 34
                                    

Claire

Ethan'ı öyle, makinelere bağlanmış bilinçsiz bir şekilde, görmenin yarattığı ilk şokun etkisi yavaşça solarken içimde tam anlayamadığım bir keder bırakmıştı. Benim orada yatıyor olmam gerekti, onun değil. Tom haklıydı, bütün bunlar bir şekilde benim suçumdu. Öyle olmalıydı. Oturduğum yerden eline dokunmak için uzandığımda Teresa beni hızla geri çekti.

Hayır. Dedi Teresa zihnimde. İrkildim. Ethan- Ethan'ın sesine alışmak bile zor olmuştu. Teresa'nın sesi, keskin ve emrivaki...

Teresa'nın şişmiş gözlerine baktım sonra da tırnaklarındaki kazınmış ojelerine.

"Teresa." dedi Tom katı bir sesle. Teresa tepki vermedi, sadece dizlerine koltuğun üzerine çekti. "Teresa!" dedi daha güçlü bir sesle o da kendi ayaklarını yerden çekerken. Ne yapıyorlardı. Yere basan yanar mı oynuyorlardı? Bacağımda ufak bir yanma hissettim. Aşağı baktığımda yerden bacağıma tırmanmakta olan bir düzine karınca gördüm. "Teresa, kes şunu. " dedi Tom ayağa kalkıp Teresa'nın yanına giderken. Teresa transa geçmiş gibiydi, boşluğa bakıyordu sadece. Onu kendine getiren şey Tom'un güçlü sarsışı ya da Chris'in bağırmaları olmadı. Pencereye çarpan üç büyük kuş oldu.

"Kendini topla." dedi Chris, üzerinden karıncaları çırparken. Ben de aynısını yaptım. Teresa yarım bir özür sunduktan sonra karıncalar çekilmeye ve geldikleri yer neresiyse oraya dönmeye başladılar.

Teresa'nın güçlerinin kontrolünü kaybedebildiğini bilmiyordum. Onu bu halde görmek belki Ethan'ın bir kol mesafesi uzakta baygın yattığı gerçeğinden daha yaralayıcı olabilirdi. Sadece benim için değil, belki de bu yüzden Chris ve Tom'un da Teresa'ya bakışlarında acımayla karışık bir şaşkınlık vardı.

En başından beri nefret ettiğim güçlerimin tek işe yarayabileceği, tek yaraması gereken, yerde de elim kolum bağlı oturmak içimde açıklayamadığım bir şeylerin kırılmasına yol açıyordu. Engelleyemediğim göz yaşlarım çenemden aşağı süzülmeye başladığında tekrardan Teresa'nın elini benimkinin üzerinde hissettim. Dudaklarının oynadığını görüyordum ama ne söylediğini duyamıyordum. Başım Teresa'nın omzuna düştü.

Karanlık. Siyah bir şey beni içine çekiyordu, kollarımdan yukarı tırmanıyor ağzıma doluyordu. Çaresizce nefes almaya çalışsam da tek yaptığı şey daha hızlı boğulmama neden olmaktı. Karanlığın ortasında mor bir şimşek çaktı.

Uyandım. Öksürerek. Gözlerimi açtığımda başımın Teresa'nın omzu yerine Tom'unkinde olduğunu gördüm. Doğruldum, daha çok öksürmeme neden olsa da.

"Öz- özür dilerim." dedim vücudumdan dışarı siyah bir sıvı öksürerek. Nefes alabilmeye başladığımda tekrar Tom'dan özür diledim.

"Claire, sorun değil. " dedi koluma dokunarak. Doğrulmam için beni geri çekti. "Gerçekten. Sen de onun kadar hastasın. " dedi gözlerim hızla odayı Teresa için tararken. Ne o ne de Chris odadaydı.

Tom'un gözleri hala yerdeki siyah sıvıdaydı. "Doktor çağırabilirim. " diye önerdi yumuşakça. Yutkunurken başımı iki yana salladım. Ölecek değildim ya. Asıl yardıma olan Ethan'dı. Yeniden gece olmuştu, gökyüzündeki iki ay tam halleriyle yukarıdaydı. Derin bir nefes aldım. İlk defa dolunaya şahit oluyordum. İkisi de aynı anda dolunay halindeydi. "Uyduları ilk defa mı görüyorsun?" dedi Tom yüzünde hafif bir gülümsemenin iziyle. Öyle de denebilirdi. Hiç bu kadar sessizlikte, ikisini de bu şekilde görmemiştim. Başımla onayladım. Biri beyaz biri yeşil. Biri büyük biri küçük.

"Delia ve Nanna. " dedim Tom gözlerini kırpıştırarak bana baktı.

"Affedersin ne dedin? " dedi sanki beni duymamış gibi.

"Büyük yeşik olan Delia, küçük beyaz olan Nanna. Değil mi?"

"Claire bunu sana Ethan mı söyledi? Seni kandırmış. Uydularımızın ismi yok. " dedi Tom gülerek. Bense bunu Ethan'dan duyup duymadığıma emin olmaya çalışıyordum. "Yıldızımızın var sadece, Aine, bizi ısıtanı diğerlerinden ayırmak için. "

"Bilmiyorum. Başka bir şeylerle karıştırıyor olmalıyım. Kusura bakma. " dedim başımı iki yana sallayarak. Tom iç geçirdi.

"Önemi yok, Ethan seninle eğlenmek istemiş büyük ihtimalle. " dedi biraz ilerde bilinçsiz yatan arkadaşına bakarak. İçeri Sandra girdi, başı hafifçe öne eğik sanki odadaki kimseyle göz teması kurmak istemiyor gibi. Arkasından başka biri daha girdi. Ne yaptıklarını anlayamasam da profesyonel ve hızlılardı. Çok vakit kaybetmeden ,Sandra'nın yüz ifadesi daha da çatılarak, odadan çıktılar. Kapının dışında kısık sesli konuşmalarını duydum.

"İdrarda kan, pulmoner ödem, sarılık, vücudu iflas ediyor. Ne olduğunu bilmiyorum, Miles Ethan'ı sevmediğini biliyorum ama ne olduğunu bulmalısınız." Telefonla konuşuyordu, ve Miles'la. "Hayır tatlım, zehirden başka ne olabilir bilmiyorum. Her şeyi test ettik. Aptal değilim, M. Zehrin ne olduğunu bilsem sana çaresizce yalvarır mıydım? " Sandra bir süre konuşmadı. Bu sırada Tom'a dönüp ağzımı oynatarak Miles mı? Dedim.

"Miles'ın nişanlısı. " dedi, benim çenem yere düşmeden önce. Bu konuda iki sorum vardı, ilki hangi aklı yerinde insan Miles gibi bir insan önlerinde diz çöktüğünde 'Evet.' derdi ki? İkincisi ise...

"Nişanlısı mı? Kaç yaşında ki?"

"Claire, insanlar diğer tarafa gitmeden önce burada bir miras bırakmak istiyorlar doğal olarak. Bir çoğu bir çocuğun en iyi miras olacağını düşünüyorlar."

"Sırf senden bir iz kalsın diye çocuk yapmak mı daha aptalca yoksa yegane miras bırakma yolu olarak bunu görmeleri mi bilemedim." dedim Sandra'nın telefon konuşmasını dinlemeye çalışarak.

"Çok fazla zamanının kaldığını sanmıyorum. Hayır- Hayır tahmin yürütemem Miles." Uzaklaşmış olmalıydı artık duyamıyordum. Sonra sadece susmuş olduğunu fark ettim. "Bu kadar hayatta kalmayı nasıl başardı onu bile bilmiyorum çünkü!"

Gözlerim tekrar Ethan'a kaydı, Teresa ne derse desin bir şey yapmak zorundaydım. Sandra'nın dedikleri... Ethan'ın zamanı kalmamıştı. Ethan'ın eline dokunmak için öne doğru eğildiğimde Tom beni sert bir hareketle geri çekti. Bir süreliğine nefesim kesildi. "Claire, üzgünüm ama buna izin veremem. Ethan bunu yapmamanı özellikle söyledi. "

"Evet ama o zaman ölmüyordu. Bence b-" diye itiraz ettim.

"Claire, ne yaptığını bilmiyorsun. Teresa haklı yararından çok zararın olabilir. " dedi Tom sert bir şekilde. İtiraz etmek için ağzımı açtığımda Tom her şeyi geri ağzıma tıktı. "Güçlerini nasıl kullanacağını bilmiyorsun. Gerçekten ona dokunup iyileştirmeye çalıştığında sadece doğru şeyi yaptığını umut etmekten başka bir şey yapabilecek misin? " Cevap veremedim. Haklıydı. Onu daha hızlı öldürebilirdim. Bu sürede belki de zehrin ne olduğunu ve antidotunu bulabilirlerdi. Tom haklıydı sadece işleri daha berbat edebilirdim.

Ayağa kalktım. "Ne yapıyorsun?" dedi Tom anında bedenini ben ve Ethan arasına yerleştirirken.

"Biraz yürüyeceğim. " diye yalan söyledim. Doğrusu ne yapacağımı bilmeden impulsif olarak ayağa fırlamıştım ama burada Ethan'ın ölmesini izlemeye daha fazla dayanabileceğimi de sanmıyordum. Vücudumdan yükselen öksürme dürtüsünü bastırmaya çalışarak kapıya doğru yürüdüm. Dengemi güçlükle sağlıyordum, bir ayağı diğerinin önüne koymak bu kadar zor olmamalıydı. Ama sanırım yeterince oksijen alamayınca böyle oluyordu.

Oksijen tüpünü geride bıraktığımı kapıdan çıktığımda fark etmiştim. Ama geri dönecek enerjiyi de kendimde bulmuyordum. Nefes almak işkence gibiydi, suyun altında nefes almak gibi. Yine de şikayet etmemem gerektiğini biliyordum. Her ne kadar yalpalayarak yürüsem de, zorlukla nefes alsam da yaşıyordum. Ethan'ın aksine makineler vücudum yerine geçmemişti. Gözlerim yine dolmaya başladı. Ethan'ın odasındaki makinelerin yüksek sesle ötmeye başladığını duyduğumda görüşüm iyice bulanıklaşmaya başlamıştı. Koridorda odasına doğru koşan beyaz kıyafetli siluetleri gördüm başımı yere çarpmadan önce.

Atlantis'in Beş Kurucusu (Düzenleniyor)Where stories live. Discover now