Bölüm 0 (Claire'in uyanmasından önce)

10.3K 627 35
                                    

Şimdi neden bu kitaba böyle bir bölüm eklediğimi merak edeceksiniz hem de bunca zaman sonra... gerçekten yazma aşamasında ben bile merak ettim:) Ama bu kitabı düzlememdeki asıl amaç hikayeyi daha iyi bir hale getirmekse neden Claire hala kendinde değilken yani tüm olaylar karışmadan önce Ethan, Teresa, Tom ve Chris'in ne yaptıkları konusunda biraz ipucu niteliğinde bir şeyler yazmak bana gayet iyi bir fikir gibi geldi. Bu bölümlerden ileride birkaç tane daha gelebilir bu arada eğer hoşunuza giderse tabii...

------Ethan----

"Yine mi o kızın yanına gideceksin?" diye sordu Teresa kahvaltı masasından kalkarken.

"Efendim?"

"Tess, yine mi uyuyan güzelin yanına gideceksin diye sordu." dedi Tom dalga geçerek. Kıza bu ismi takmışlardı, o ve Chris ama Tess de bu isimle eğleniyor gibiydi. Kız gerçekten de prensese benziyordu aslında uzun bacakları ve boynu ile daha çok bir balerine benziyordu.

"Hayır, " dedim Teresa'ya dönerek " çocuklara söz verdim. Basketbol oynayacağız, öğleden sonra antrenman yapacak mısınız? "diye sordum konuyu buradan saptırmak için.

" Hayır, en azından ben alışverişe gideceğim. "

" Peki," dedim masadan kalkarken " Ben gidiyorum. Afiyet olsun."

Asansöre doğru ilerlerken Teresa'ya yalan söylediğimi fark etmiştim. Basketbol oynamaya gitmiyordum, kızı görmeye gidecektim. Neredeyse bir aydır böylece yatıyordu. Yaraları artık iyileşmişti, yoğun bakımdan çıkarmışlardı ama kız hala kendine gelmiyordu. Merakımı yenemiyordum, uyandığında ben orada olmak istiyordum, kim olduğunu, nasıl oraya gittiğini merak ediyordum. Kafamda tonlarca soru dolaşıyordu. Onu sarsıp uyandırmak soru yağmuruna tutmak istiyordum. Ona baktıkça heyecanlanıyordum yerimde duramıyordum.

Asansör durduğunda inmedim, aşağı lobiye indim. Köşedeki , girilmez şeritlerinin kapattığı, kapıya doğru ilerledim. Şeritlerin altından geçip içeri girdim. Asansöre binip yukarı kata çıktım. Atölyeme, Tess'in deyişi ile Sera'ya, girdim. Teresa buraya Sera diyordu çünkü benim malzemelerimin yanında, bir sürü değişik çiçekler vardı. Köşedeki dolabı açıp boya aramaya başladım -yağlı, akrilik, sulu boya ya da sadece boya kalemleri hiçbiri fark etmezdi-. Doğru rengi bulmaya çalışıyordum, dudaklarının ve saçlarının rengini doğru bir şekilde resmetmeme yardımcı olabilecek herhangi bir şey olurdu. Herkes benim saçlarımın renginin tuhaf olduğunu söylerlerdi, hangi renk olduğunu tahmin etmek benim için bile zordu, güneşin bir açısıyla kumral, başka bir açıyla koyu kahverengi, başka bir ışıkta çikolata rengi gibi görünüyordu ama bu kızınki daha farklıydı ne zaman hangi açıyla baksanız aynı renkti ama bu renk tutturması çok zor bir renkti. Doğru rengi -aslında kahverenginin birden fazla tonuydu- yağlı boyalarda buldum. Ama bir şey durmama neden oldu, gözlerinin rengini bilmiyordum.

Önemli değil, diye düşündüm. Bir şekilde gözleri olmadan çizerim.

İhtiyacım olabilecek diğer renkleri aldım. Boyaları hazırladıktan sonra temiz fırça aramaya başladım -çok fazla temiz olmasına gerek yoktu- kırık ya da sapına kadar kurumuş boya ile kaplı olmadıkları sürece her şey olurdu. Tom haklıydı burayı daha fazla temizlemem gerekiyordu. Tom buraya her çıktığında daha fazla temizlik yapmam gerektiğini söyleyip ardından kendi kendine söylenerek ortalığı toplamaya başlıyordu. Bazen bu konuda kavga ediyorduk çünkü kurumamış resimleri birbirlerinin üstüne koyuyor -bir insan boyanın kurumadığını nasıl fark edemezdi ki-, paletteki boyaları silmeye kalkıp daha da berbat ediyordu. Küçük bir tuval alıp asansöre bindim.

Lobideki görevliler artık elimde böyle şeylerle gezmeme alışmışlardı, tepki vermiyorlardı. Hızlıca yukarı çıktım. Perdeleri açıp kızın üstüne ışık düşmesini sağladım.

Atlantis'in Beş Kurucusu (Düzenleniyor)Where stories live. Discover now