Bölüm 27

14.3K 816 37
                                    

Teresa

Doktor Dixon'ın tabutu toprağa indirildiği sırada Sandra'nın hıçkrıdığını duydum. Yanıma baktığımda Miles'ın gitmiş olduğunu yerini de Tom'un doldurduğunu fark ettim. Bir eli sıkı sıkıya Sandra'nınkine yapışmıştı.

Kameralar yüzüme dönük olmasa ben de ağlayacak cesareti bulabilirdim belki. Bulmam gerekirdi. Gözyaşlarımın gözlerimi terk etmeyi reddetmesi adil değildi. Hayatımı kurtaran bir kadın için hem de. Ya da benim onu yıllarca unutmam. O kadar yıl içinde onlara bir kere bile bir çiçek dahi yollamamıştım. Hepsi benim hayatımı kurtarmıştı ama ben onların uzuvları birbirlerine dikilip odama bırakılana kadar hiç hatırlamamıştım.

"Bence gitmemelisin. " dedi Tom Sandra onun kolları arasında hıçkıra hıçkıra ağlarken. Toprak tamamen kapandığından beri Sandra yarı ölü gibiydi. "Kız kardeşi buraya geldiğini biliyor. Evlerine gidemeyecek kadar kötüsün. Sandra-"

"Orada olmalıyım. Başka kimin olacağını bilmiyorum ve yalnız kalmamalılar. " diye itiraz etti Sandra. Tom'dan ayrıldı çantasından araba anahtarlarını çıkarırken.

"Miles nerede?" dedi Tom yumrukları kasılırken. O da benim gibi çekip gitmesini tuhaf bulmuş olmalıydı. "Sen de yalnız kalmamalısın. "

"İşi çıktığını söyledi." dedi burnunu çekerek. Çantamdan çıkardığım kağıt mendili ona uzattım.

"Bu halde araba sürmemelisin." dedi Tom. İçinden Miles'a küfrettiğini Ethan'ın yeteneğine sahip olmasam bile tahmin edebiliyordum. "Bizimle Cam Bina'ya gel."

"Olmaz- Gitmem lazım..." Tekrar ağlamaya başlayınca boğazımı temizledim.

"Bu halde araba sürmemelisin bak işte. " dedi Tom tekrardan.

"O sürmeyecek. Anahtarlarını bana ver. Ben Cam Bina'ya dönüyorum." Bir de cenaze evine gitmeyi kaldıramayacak durumdaydım. "Sen Sandra'yı götürebilirsin."

Tom Sandra'yı götürmüştü çoktan ama benim bacaklarım hala hareket etmeyi reddediyorlardı. Sandalyelerin dizili olduğu yerden bir türlü uzaklaşamıyordum. Ben de yeni kazılmış mezara doğru ilerledim. Toprak kokusu hala keskindi. "Burada olanın ben olmam gerekiyordu. Senin değil. Hiçbirinizin değil." Ağaçların ardında bir çıtırtı duyduğumda başımı çevirdim. Basından birileri olamazdı, hepsi dağılmıştı. Doktor Dixon'ın gerçekte nasıl öldüğünü bilmiyorlardı, kız kardeşi bile kolunun neden yerine dikildiği sorusuna cevap alamamıştı. Medyanın ilgisi üç kurucunun aynı anda cenazeye katılmasıyla artmıştı. Özellikle paparazilerinki. Onlardan biri olabilirdi bu çıtırtı. Ama onu takip eden hiçbir ses olmamıştı. Belki de paranoyaklık yapıyordum. "Bana hayatımı geri verdiniz. Yürüme yetimi... Sizi zihnimde bir yere kilitlememem gerekirdi. Belki o za-" Bu sefer daha gürültülü ayak sesleri duyulduğunda ellerimi pençe haline getirmeye başlamıştım.

Arkamı döndüğümde endişeyle bana doğru yürüyen Ethan ve Claire'i gördüm. "Tess! Teresa!"

"İyi misin? Sana ulaşamadık." dedi Claire üzerindeki spor ceketinin kollarıyla oynarken.

"Burada ne işiniz var?" diye sordum ikisinin de gözü yeni kapatılmış mezara kayarken.

"Tom aradı. Yalnız kalmanı istememiş. " diye açıkladı Ethan. Tom'un aklının hala bende olması beni mutlu etmişti. Sandra'nın tek kaldığını görünce yüzünün aldığı o şekilden sonra hem de.

"Ona gitmesini ben söyledim. Sandra'nın ayakta duracak hali yoktu ve onun için endişeleniyordu." diye anlattım. Claire yere çömeldi. "Siz başka bir yere mi gidiyordunuz?" diye sordum ikimiz de Claire'in ne yaptığını anlamaya çalışırken. Açıkça kıyafetlerine özenmişti, ve bu Claire'in çoğu zaman yapmadığı bir şeydi. Zaten uzun olan bacaklarını sonsuz haline getiren yüksek belli geniş paçalı siyah pantolonu ve hali hazırda geniş omuzlarını daha geniş göstermiş halter yaka siyah üstü Claire'in fancy kıyafet kategorisine giriyordu.

Atlantis'in Beş Kurucusu (Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin