Bölüm 32

13.2K 764 45
                                    

Claire

Teresa ilk kez nasıl olduğumu sorduğunda cevap verememiştim.

Ya da ikinci kez sorduğunda. 

Üçüncü kez de aynı cevabı almıştı sorusuna. Hiçbir şey. 

Beynimden dilime ulaşan herhangi bir veri yoktu. Ne söyleyeceğimi bilemiyordum. Nasıl olduğumu bilmiyordum çünkü yine hafızamda boşluklarla uyanmıştım. Herkes sahip olduğum oldukça miniskül miktardaki anıyı bile bana çok görüyordu anlaşılan.

Tom ise kendimi nasıl hissettiğimi sormuştu. Birkaç kere. Teresa'nın bir şeyler yemem ya da içmem için ısrarları ve nasıl olduğum soruları arasında. Ki bu daha mantıklı bir soruydu şu an için çünkü en azından nasıl hissettiğimi biliyordum. Yorgundum, üzerime bir bina yıkılmış gibi hissediyordum ve en önemlisi öfkeden kuduruyordum. Aiden'ı bulmak istiyordum ama öfkem sadece ona değildi, Christina ve Chris'e, hatta Ethan'aydı.

Christina da en az benim kadar öfkeliydi ama. Ethan biraz kestirmek için kendini Teresa'nın yatağına bırakmadan önce Teresa ve o Christina'ya kendi güçlerini açıklamışlardı. Ama sonrasında öğrenmiştik ki; meğer ki Christina daha önceden zaten biliyormuş. Ethan da Aiden'a karşı daha fazla nefret biriktirmişti. Öte yandan ben hafızası alınan tek kişi olmadığım için ufak bir sevinç yaşamıştım. Christina her şeyi hatırlamıyordu. Aiden belli noktaları hapsetmek yerine tamamen silmişti. Ekmek ufakları gibi, birkaç anı bırakmıştı.

Ethan'ın Christina'nın zihnindeki duvarı aşmaya çalışırkenki zorlanmasını hissetmiştim. Arka arkaya çarpıp durduğu o duvarda tanıdık gelen bir şeyler olmuştu. Ekmek kırıntıları. Aiden başka bir şey planlıyordu. Chris'le olan konuşmalarını, belki bir ipucu yakalarım umuduyla tekrar tekrar kafamda oynatıyordum ama anılarıma bile doğru düzgün güvenemiyordum ki. Delirmek üzereydim.

"Son dört saatte üçüncü kez üzerini değiştirdin." dedi Tom Teresa'nın olduğu tarafa bakarak.

"Bir şeyler yapmam gerek yoksa kafayı yiyeceğim. " diye cevapladı Teresa. Christina hıhladı. "Spor salonuna ineceğim." dedi en sonunda. Tom benim duyamadığım bir şey söyledi. Teresa da duymak istemeyeceğim bir şey söyledi.

Teresa'nın yatağında huzursuz bir şekilde boynunda kurumuş kanla uyuyan Ethan'a baktım. Belki de ona olan öfkem biraz haksızdı. Yalnızca biraz.

Ayağa kalktım. Odanın her yerinde bir şeyler kırılmıştı. Tom'un dediğine göre ben ve Ethan'dan sonra ben baygınken Christina da parçalayacak bir şeyler bulmuştu. Ethan'ın tablosu bugün üçüncü kez yerdeydi. Eğilip yerden aldım, ancak doğrulmak o kadar kolay olmamıştı. Nefesimi kesen bir ağrı karnımın yan tarafına saplandı. Derin bir nefes alarak doğrulmaya çalıştım. Tabloyu asmak için kolumu kaldırdığımda sağ gözümden birkaç damla yaş kaçmıştı bile.

"O sensin değil mi?" dedi Christina bir anda beni hazırlıksız yakalayarak. Başımı hayır anlamında salladım. Christina gözlerini kıstı. "Yanılıyorsun. Açıkça sensin. "

"Saçlarım kızıl değil, gözlerim de böyle değil." diye cevapladım neden şimdi ve neden benimle konuşmayı seçtiğini anlamaya çalışarak. Bu tablonun neden ısrarla birileri tarafından bana benzetilmeye çalışıldığını anlayamıyordum bir türlü. Tabloydu işte.

"Senin artistik bir yorumun. Yüz hatlarına bak. Sensin. " dedi Christina sesindi belirgin bir inatçılıkla. Ona dönmeden önce gözlerimi silerek.

"Her pembe saçlı tablo senin mi resmin?" diye sordum ona ve kardeşine olan öfkeme yenilerek gerektiğinden daha öfkeli bir tonda. Doğal olarak, hemen sırtını dikleştirdi.

Atlantis'in Beş Kurucusu (Düzenleniyor)Where stories live. Discover now