Bölüm 34

12.3K 695 38
                                    


"Teresa son kez söylüyorum. Aç değilim! Doughnut bile istemiyorum!" diye duyuldu Claire'i sesi ben merdivenleri tırmanırken.

"Ben o değilim. Yine de bir doughnutı reddetmeden önce bence bir kere daha düşünmeni tavsiye ederim." dedim içeri girereken. Odanın diğer tarafından bana doğru ilerleyen ayak seslerini duydum. Asık bir yüzle karşılanacağımı tahmin etmemiştim. Claire tekrar arkasını döndü. "Claire?" Birkaç adım ilerledi. Kolları kendine sarılıydı.

"Bana neden kızgın olduğunu anlamıyorum." dedi arkasından geldiğimi duyunca. "Bunu hak edecek hiçbir şey yapmadım. Öylece çekip gitmeni hak edecek hiçbir- " Konuşmasında Teresa'nın etkisi açıkça hissediliyordu.

"Hayır, hayır yok."

"Benden ne istediysen yaptım." dedi yüzünü bana dönerek. Gözleri nemlenmiş, parlıyordu. Elimi tereddüt ederek de olsa koluna koydum. Kalbi kırılmıştı. Normaldi. Yine de suçun kendinde olduğunu düşünüyordu. İçini çekti. Gözlerini kapattığında bir damla yaş yüzünden aşağı süzüldü. "Bana Aiden'la olan şeyden dolayı kızgınsın değil mi?"

"Claire sana kızgın değilim." dedim şaşkınlıkla. "Sana kızgın değilim." Gözlerini açtı, benimkilerde sabitledi. Kızgın olması gereken sensin. Kelimeler asla zihnimi terk etmedi.

"Neden gittin?" dedi titrek bir sesle. "Bana kızgın değilsen-"

"Sinirliydim. Aşırı. Sadece sana değil. Düşünmeye, sakinleşmeye ihtiyacım vardı. Kafamdaki tek sesin kendiminki olmasına ihtiyacım vardı. " Nerede olduğumu anlayınca tuttuğu nefesini sonunda saldı.

"Benden nefret etmiyorsun yani." dedi tekrardan emin olmak için. Bundan emin misin? Zihnindeki düşünceleri duyabiliyordum. Belki de onu hak etmiyordum. Elini ürkekçe omzuma koydu. "Yaralısın." dedi sesi başka bir yerden geliyormuş gibiydi.

"Değilim. İyiyim. " Eli karnıma kaydı. Teresa'nın dizi galiba yerinde bir çürük bırakmaya başlamıştı. Keskin bir şekilde nefes aldım. Claire elini hemen çekti. İstemsiz bir hayal kırıklığı duymama neden olmuştu.

"Fazla dokunuyorum, değil mi? Çok özür dilerim."

"Sorun yok. Sorun yok. Asıl senin yaraların nasıl?"

"Ah- " Şaşırmıştı. " Yaşarım. Kendi suçum. Daha önce kurtulabilmeliydim. " Evet, evet daha önce kurtulabilmeliydi. Dur. Dur. Dur. Dur. Dur. Dur. Dur. Dur. Dur. Dur. Dur. Dur. Dur. Dur. O yabancı sesin yankısının basit bir anısı bile irkilmeme neden oluyordu. Derin bir nefes aldım. Bir tane daha. Dur. Dur. Dur. Dur. Dur. Dur. Dur. Dur. Anıyı kafamdan atmaya çalışıyordum çaresizce.

Tekrar arkasını döndü ve pencereye doğru ilerledi. Gözleri biraz dışarıdaki bulutlu gökyüzüyle aynı renkteki sonsuzluğu yansıtıyordu. Acaba zihnimdekileri o da duymuş muydu? Bu yüzden mi kaçıyordu şimdi benden? Bekle. Dinleyicimiz var.

Artık sormanın zamanı gelmişti. "Claire. " dedim onu daha fazla ürkütmemeye çalışarak. "Sana bir şey sormam gerekiyor." Gözleri kocaman açılmış bir şekilde bana döndü. "Sakin. Sakin. John- Aiden seni kaçırdığında-" gözlerinin arkasından bir gölge geçti. Hala, doğal olarak, travması geçmiş değildi. "Bu konuyu açtığım için çok özür dilerim ama, o gün bağlarından kurtulduğunda-"

"Kurtulduğumda mı? "

"Hatırlamıyor musun? Her yanın alev aldı. Sonra ayağa kalktığında Aiden'la- Aiden'la sadece bakıştınız. Ne o ne sen bir şey yapmadınız. "

Atlantis'in Beş Kurucusu (Düzenleniyor)Место, где живут истории. Откройте их для себя