-12- I

8K 544 70
                                    

Merhaba!

Bölüm Şarkısı: Ninja Tracks - Republic

Keyifli Okumalar!

-----

Güneş, gecenin hengamesini ardında bırakmaya hazırlanan İstanbul'un üzerine bir nimet gibi doğarken Mızrap Kızıltan uykusuz geçen geceyi sırtında bir kambur gibi hissediyordu. Yine de bir nebze bile yorgun değil, aksine oldukça sabırsız ve bir o kadar sessizdi. Sahilde, denizin tüm serinliği tenini yalayıp geçerken hem dalgınca sağ elinin parmaklarını saran yüzükleriyle oynuyor, hem de düşüncelerinin dehlizine gömülmüş bir halde alacalanmış ufku seyrediyordu. İstanbul'un irili ufaklı tepelerinin sırtında ufak ufak semaya selam duran güneşin oyunbaz ışıkları denize ortak olmuş gözlerinde oynaşıyor, kara kirpiklerinde ve kuyuya yaver çehresinde dolanıyordu.

Düşünceleri ne kadar karanlıksa, gözleri o kadar aydınlıktı. Duruşu ne kadar kudretliyse, bakışları o denli ayaklar altındaydı. Zaman acımasızca ilerledikçe ve İstanbul'un diğer kıyısında bir kadının onu çaresizce beklediğini düşündükçe kendini hiç hissetmediği kadar aciz hissediyordu. Ve bu içinde köpüren öfkesini gittikçe perçinliyor, kininin hedefine koyduğu kişiye yapabileceklerinin sınırını biraz daha zorluyordu. Mızrap Kızıltan, habersiz ve eli boş beklediği her saniye daha da siyaha bulanarak güzel gözlü bir adamdan bir canavar yaratıyordu.

"Mızrap?"

Hemen birkaç adım ötesinden kulaklarına uzanan sesle kendine geldiğinde omzunun üzerinden geriye doğru baktı. Ali, arkasında bekleyen arabanın biraz uzağında ve Mızrap'ın adımlarca yakınında kardeşi bildiği adama oldukça ciddi bir ifadeyle bakıyordu. Ama Ali'nin yüzündeki ciddiyete inat gözlerinde yanıp sönen kimliksiz ışık, Mızrap'ın içindeki öfkeyi keyifle şahlandırdı. Saatlerdir beklediği bilgi şimdi Ali'nin gözlerinden Mızrap Kızıltan'ın avuçlarının arasına uzanıyordu. Geceye efendi adamın sakallarının örselediği düz dudaklarında kurnaz bir tebessüm can buldu.

"Nerede?" diye sordu keyfi sesine aksederken.

"Polonezköy'de bir çiftlik evinde."

Mızrap sol kolunu kaldırdı ve saatine baktı. Biraz zaman alacaktı ama o evden çocuğu almadan çıkmayacaktı. Bunun için yapması gereken her şeyi yapabilecek kadar gözünü karartmıştı. Aslında gözünü karartmasına gerek de yoktu. O zaten baştan ayağa karanlık olandı.

"Gidelim bir an önce," dedi adımları arabaya doğru ilerlerken. "Dün gecenin üstüne bir iade-i ziyaret şart oldu."

Arabaya yaklaştığında önceki gece Eyşan'ların yanına bıraktığı Kadir'in yerine geçen genç çocuk Mızrap için arabanın sürgülü kapısını açtı. Mızrap araca binmeden önce elini sarışın çocuğun omzuna koydu ve ona göz kırptı. Yanında çalışan herkes, sıfatları ve konumları ne olursa olsun, onun için fazlasıyla kıymetliydi. Nereye veya hangi konuma gelirse gelsin, ne kadar yükselirse yükselsin bir zamanlar bulunduğu noktayı hiç unutmadan onlarla empati kurar ve onlara karşı tavırlarını bu yönde şekillendirirdi.

Sonuçta o da bir insandı. Kusursuz değildi ve öyle olmak gibi bir derdi otuz küsur yıllık ömründe hiç olmamıştı. Mükemmel başarılara imza atmadığı gibi iyi bir insan da olamamıştı aynı zamanda. Baştan ayağa, kirpiklerinden parmak ucuna dek günaha bulanmış bir cehennem yolcusuydu. Tek derdi adaletti. Öyle yazılı kanunlar ya da her şeyi bildiğini iddia eden sabit fikirli insanlar tarafından ortaya dökülen dogmalara asla boyun eğmeye niyeti yoktu. Çünkü o muazzam kanunlar sayesinde, bugün bunca karanlık bir adam olmuştu Mızrap Kızıltan. El kadar bir çocukken o kanunlar ona dokunmuş, pençelerini yakasına geçirmiş ve hayatını bir kuyunun içinde acımasızca boğmuştu. Artık onlara inanmıyordu. Kendi kanunlarını yazmıştı ve o kanunlarda yalnızca kıymet verdiği bir avuç insana merhamet vardı. Gerisi... Gerisi de tıpkı onun gibi şeytana kulak vermiş günahkârlardı. Ve bir gün mutlaka tüm günahkârların yolu cehenneme uzanırdı.

UÇURUMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin