-50- FİNAL

6.5K 390 318
                                    

Merhaba!

Bölüm Şarkısı: Seksendört - Kendimi Kandıramam

Instagram: matildanindefteri/matildaesteban

Spotify: Matilda Esteban / Uçurum

Askfm: matildaesteban

Yorumlarınızı heyecanla bekliyorum! Cidden rekor yorum bekliyorum bu bölüme, haydi sevindirin lütfen beni!

Keyifli Okumalar!

PS: Birkaç saat içinde Mızrap'tan bir SON SÖZ paylaşacağım, onu atlamayın!

PS: Birkaç saat içinde Mızrap'tan bir SON SÖZ paylaşacağım, onu atlamayın!

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Mızrap Kızıltan, kim olduğunu biliyordu.

Mızrap Kızıltan; kimsesiz varlığı karanlık hayatının içinde pare pare çürüyen bir adamdı.

Mızrap Kızıltan; annesinin rahmine düştüğü gün kimsesiz, dokuz yaşında isyankâr bir firari, on birinde hiç korkmadan elini kana bulayan bir katildi.

Daha doğmadan kader değil, kadersizlik yazılmıştı alnına. Ayak izlerini cennette değil cehennemde bırakıp gelmişti dünyaya. Doğumu, bir günahın kirli nişanıydı. Aldığı ilk fani nefes annesinin ölümüne fermandı. Ve otuz üç asırda bitirdiği otuz üç yaşı boyunca aldığı her nefes, attığı her adım, ardında bıraktığı her ayak izi kötüydü, karanlıktı, günahkârdı.

Mızrap Kızıltan; kim olduğunu biliyordu. Kimden olduğunu, kimden doğduğunu, nereden geldiğini ve en nihayetinde ne şekilde, nereye gideceğini. Ve sonsuza kadar yok olmadan önce nasıl bir dünyada yaşadığını, biliyordu. Bir kurşun sesinin peşi sıra gelen ölüm sessizliği olduğunu, biliyordu.

Mızrap Kızıltan; yaşadığı dünyada kan kırmızı karlar yağan bir adamdı. Avuçları, bataklık olmuş bir çukurdu; o çukurda yağmurları saklıyordu. Gözleri, çelik bir kumbaraydı; o gözlerde fırtınalar biriktiriyordu. Kalbi, kurak bir bahçeydi; o kalpte kana susamış bir cehennem yetiştiriyordu. Yaşarken bin kez ölüyor, gömülürken diriliyordu. Güneşe baksa ışığını tüketiyor, yıldızlara uzansa kendinden kaçırıyor, iyileşmeye çalışsa yaralandığı yerden yeni bir yarayla daha derinden kanamaya başlıyordu. Ne avuçlarında, ne gözlerinde, ne de kalbinde güzelle ve iyiyle ilintili tek bir zerre bile yoktu.

Şimdiye dek.

Yıllardır, aldığı her nefesin tek tek boğazına dizilip azap olduğu onca yıldır yaptığı tek şey kaderine karşı çıkmaktı. Öğrendiği tek şey; avuçlarındaki kanla, gözlerindeki karanlıkla, kalbindeki cehennemle ve ruhuna işlemiş yaralarıyla yaşamaktı. Fakat şimdiye dek kanın kızılında, karanlığın siyahında, cehennemin ateşinde ve yaranın sızında bir çiçek açtığına hiç rastlamamıştı. Kötülüğün ve günahın şahdamarında çiçekler yetiştirilebileceğine hiç inanmamıştı.

Şimdiye dek. Eyşan'a dek.

Oysa Eyşan, yaradılışının tüm güzelliğine ve eşsizliğine rağmen bir çiçek değildi. Eyşan kurşun gibi ağır, ateş kadar yakıcıydı. Lâkin Mızrap ne vakit gözleriyle Eyşan'ın yüzünde yolculuğa çıksa göğsünün ortasına bir kurşun saplanıyor, yüreğinde yeni bir yara daha açılıyor ancak yarası kanamıyor, içinde vakur bir çiçek filiz veriyordu.

UÇURUMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin