-22- I

6.4K 457 180
                                    

Merhaba!

Bölüm Şarkısı: Ahmet Aslan - Tanımadığım Ten

Keyifli Okumalar!

Bir başıma tenhalarda kahroldumSen kimbilir, rüzgârlı eteklerinleKimbilir hangi iklimdesin, benSensiz bu sessizlikleDeli gibiyim sensizBu sessizlikle

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bir başıma tenhalarda kahroldum
Sen kimbilir, rüzgârlı eteklerinle
Kimbilir hangi iklimdesin, ben
Sensiz bu sessizlikle
Deli gibiyim sensiz
Bu sessizlikle

/CahitZarifoğlu

"Aferin Mızrap!" diyerek direksiyonu yumrukladı genç adam, hırsla. Dakikalardır Uçurum'un önüne çektiği araçtan inmeyi başaramıyor, sürekli kendi kendine söylenip duruyordu. "İyi halt ettin! Tebrikler!"

Oysa bekleyecekti. Eyşan'ı korkutmamak için, kendini daha iyi anlatabilmek için beklemeyi istemişti en başından beri. Ama o gece yaşananlar, Eyşan'ın bakışları, kışkırtıcı söylemleri... Allah biliyor ya; anlamıştı Mızrap. O daha apartmandan çıktığı ve adımları bir duvarın dibine gelmiş gibi duraklayıp göz göze geldikleri anda, yokluğunda Eyşan'da bir şeylerin değiştiğini sezmişti. Yeşil bakışlarının buğusu hâlâ göğsünün ortasında sızlıyordu. Gözlerindeki yeşil cehennem hâlâ Mızrap'ın kaburgalarının ardındaki cehenneme kafa tutuyordu. Bu mücadelenin içinden sağ çıkmanın mümkünatı yoktu. Nitekim Mızrap da yenilmişti o bakışlara, yenilmemesi mümkün değildi.

Alnını direksiyona yaslayıp gözlerini yumdu. Göğsünde biçare bir bedevi hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Bir damla Eyşan, diye. Eyşan'ın gözlerinin vahasından bir damla aşk diye. Eyşan'ın bakışları; o derin, o bıçak gibi keskin bakışları Mızrap'ın göğsüne bir hançer gibi saplanıyordu. Ardından Eyşan konuşuyor ve kelimeleri hacme kavuşarak hançerin kabzasına dolanıyor, Mızrap'ın kalbini paramparça edene kadar çeviriyordu. Oluk oluk içine kanıyordu Mızrap, Eyşan'dan başka devası yoktu. Mızrap'ın yaraları teninin kül rengi duvarlarında sızlıyordu, yarasına merhem Eyşan'dan başkası değildi.

Daha fazlasını isteyen yanını susturmak zor, önünde bir sur gibi dikilmek imkânsızlaşıyordu. Mızrap zaman dedikçe, korkmasın dedikçe Eyşan sanki kanatlanıp uçuyordu adama. Kor kanatları, ateş yeli gibi esiyordu Mızrap'ın etrafında. Parmaklarının ucu sızlıyordu şimdiden, Eyşan'a dokunabilmenin hasretinden. Bir kere dokunmuştu ya ona özgürce, nasıl durdururdu bu elleri ona uzanmaktan? Bunca zamandır yalnızca ellerine dokunan; sırf ürkmesin, kaçmasına diye ellerinden ötesine uzanamayan parmaklarını kesip atsa bile bir yolunu bulurdu ona dokunmanın. Gözleriyle dokunurdu, kirpiklerini kirpiklerine dolardı, nefesini dudaklarına pay ederdi. Bir yolunu bulurdu ama Eyşan'a dokunurdu.

Sevmenin nasıl bir şey olduğunu hiç tam olarak öğrenememişti Mızrap. Aslı ile yaşadığı onca şeye rağmen, ona da gözünü kör edecek kadar âşık olmadığını biliyordu. Ama eğer sevmek böyle bir şeyse; sevmek insanı daha önce hiç korkmadığı şeylerden korkutup hiç pişman olmadıklarının vicdan azabına sürgün ediyorsa; Mızrap, Eyşan'ı seviyordu. Hayır! Mızrap, Eyşan'ı yalnızca sevmiyordu. Mızrap, Eyşan'ı yana yakıla seviyordu. Feryat figan, kan revan, oluk oluk seviyordu. Bir kez göze göze gelmeleri yetiyordu, eriyip onun gözlerinin derin çukuruna akıyordu tüm ömrü. Küçük bir dokunuş yetiyordu, Mızrap'ın tel tel dökülmesine kadının ayaklarının dibine. Mızrap, Eyşan'ı sıradan bir sevgiyle sevmiyordu. Mızrap Kızıltan, Eyşan'a tutkundu. Tutukluydu. Eyşan bir kelepçe gibi kalbine dolanıyordu. Mızrap, Eyşan'ın mahkûmuydu.

UÇURUMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin