Efendinin Öyküsü - IV

4.3K 317 100
                                    

Merhaba!

Bölüm Şarkısı: Zack Hemsey - Fade Away (Instrumental)

Keyifli Okumalar!

Mızrap ömrünün bel kemiğinde, onlu yaşlarının ilk demindeydi

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Mızrap ömrünün bel kemiğinde, onlu yaşlarının ilk demindeydi. Lakin tüm bu gençliğe, naifliğe rağmen dünyanın kirli yüzü şimdiden parmak izine işlemişti. Daha on bir yaşındayken, daha çocukken bile varlığından iğrenir, utanır hâle gelmişti. Ama dilinin ucunda gözünden damlayan yaşlarla mühürlediği bir yemin gizliydi. O yemine, boynunda canı pahasına koruduğu madalyonun asıl sahibesine katiyen ihanet edemezdi.

Muhtemeldir ki bir şansızlık ve umutsuzluk içinde, onu istemeyen bir insanın kolları arasına doğmuştu. Muhtemeldir ki Mızrap'ın layık olduğu hayat da buydu. Lakin tüm bu muhtemellere ve ihtimallere rağmen bir çocuğun özgürlüğü umut etmesinin imkânı hiç yok muydu?

Koyu, kirli zemine dalıp gitmiş gözlerini kaldırdı ve görkemli kirpiklerinin ardından, saatlerdir o soğuk taşın üstünde uyuyan kız çocuğuna baktı. Tüm o saatler boyunca, kızın başında bir gardiyan gibi oturmuş ve beklemişti. Düşünmüştü ara sıra. Kendi kendine, cevaplanması mümkün olmayan sorular sormuştu. Uyandığında yeşil gözlü kıza sorsa, bir cevap bulurdu belki. Ancak ona sormaya da yetkisi yoktu. Bu yüzden içinden, belki bir gün cevaplanır umuduyla, kendi kendine sordu.

Kaç yaşında? Neden burada? Neden burada olduğunu onun da bildiğini sanmıyorum ama neden? Bu dört duvarın arasına, bu hayata ve dünyanın bu yüzüne layık olanlar bizlerdik. Bendim. Benim gibilerdi. Neden? Ailesi var mı? Yoksa o da benim gibi mi? Kimsesiz... Belki de varlar, oradalar. Belki de şimdi, yokluğunu fark ettiler ve onu arıyorlar. Umarım, ardında bir iz bırakmıştır. Umarım gelip onu buradan alırlar. Bulabilirler mi acaba? Bulabileceklerini düşünse, onu buraya getirmezdi İzzet. Bunlar bir yana... Adı ne?

Her soruya bir cevap bulabilirdi Mızrap. Her soruya birkaç ihtimalden ancak birini uydurabilirdi. Ama kızın ismi hiç olmayacaktı. Binlerce isim arasından, hangi isimle onurlandırılmış olabilirdi ki? Bunu öğrenmek istemeye bile hakkı yoktu. Zira asıl o dört duvarın arasındaki çıkar dolu tutsaklıkta, kimsenin bir diğerinin ismini bilmeye hakkı yoktu. Bu yüzdendir ki lakapları vardı ve Mızrap'a da yakışan Mavi'ydi, gözlerine yapılmış atıfla. Bu kızın da bir lakabı olacak mıydı? Yoksa Mızrap'ın hatırında daima isimsiz, yeşil gözlü bir misafir olarak mı kalacaktı?

O an için en önemli sorun ise şüphesiz ki kızın uyanıp uyanmayacağıydı. İşte Mızrap bu soruyla aklını meşgul ettiği esnada, kızın zemine yaslanmış küçük parmakları kıpırdadı. Mızrap'ın mavi gözleri bilincinde olmadığı bir heyecanla parladı. Kara kirpiklerini bir an için bile kırpmadan, gözlerinin herhangi bir köşeye kaymasına müsaade etmeden kızın uyanışını izledi. Önce parmakları oynadı, ardından hafifçe aralanmış dudaklarından ağrılı bir inilti sızdı. Mızrap'ın göğsü anlam veremediği bir yoğunlukla sızladı. Ardından kızın gür kirpikli, iri gözleri yavaşça aralandı. Ve Mızrap bir kez daha onun gözlerindeki yabancı dünyaya kapıldı. Derin bir nefes aldı, aldığı nefesi göğsündeki cehenneme kapattı ve kıza nefesini tutarak baktı. Alacağı tepkinin merakındaydı.

UÇURUMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin