-41-

5.6K 410 358
                                    

Merhaba!

Bölüm Şarkısı: Sezen Aksu - Her Şeyi Yak

Keyifli Okumalar!

PS: Bu bölüme böyle bol bol yorum bekliyorum. Ve bölüm sonundaki gevezelik bölümüme göz atıp yeni haberlerimi okursanız çok seviniyorum!

 Ve bölüm sonundaki gevezelik bölümüme göz atıp yeni haberlerimi okursanız çok seviniyorum!

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Sen bende neleri öpüyorsun bir bilsen
Herkesin perde perde çekildiği bir akşam
Siyah bir su gibi yollara akan yalnızlığı öpüyorsun
Ağzında eriklerin aceleci tadı
Elleri bulut, gözleri ot bürümüş ekin tarlası
Bir çocuğun düşlerine inen tokadı öpüyorsun.
/ŞükrüErbaş

Mızrap Kızıltan'ın içinde sağanak vardı.

Ömrünün her saniyesi günaha bulanan dudakları sevdasını yara gibi yüreğinde taşıdığı kadının dudaklarındayken, Mızrap Kızıltan'ın kara kışı, kör ayazı yaşayan otuz üç asırlık yüreğinde şimdi sağanak yaz yağmuru vardı. Göğsünün ortasında yağmurla, yağmur kokusuyla sulanmış çiçekler vardı. Eyşan'ın geceye diz çöktüren saçları parmaklarının arasındaydı, bir gülün dikenli dalı gibi kıvrılan beli kollarındaydı. Eyşan'ın yağmur kokusu, yağmuru utandıran kokusu burnunun ucunda, kaburgalarına sarmaşık gibi dolanmıştı. Mızrap bahara ömründe hiç olmadığı kadar yakındı.

Nihayetinde nefessiz kalarak, nefessiz kalışına bile söverek ama usulca, sakince çekerken dudaklarını Eyşan'ın cennet bahçesini vaat eden dudaklarından, ömrünün en sancılı ayrılığını yaşıyordu. Ömrü Eyşan'ın dudaklarıydı, nefesi Eyşan'ın iki dudağının arasındaydı, tüm dünyası Eyşan'ın yörüngesinde dönerken ölümü de kalımı da sevdasını kurşun gibi taşıdığı kadının dudaklarının kıyısındaydı. Belki de ayrılmak en çok da bu yüzden bu kadar ağırdı.

Yine de öpüşmelerine noktayı koymuş olmasına rağmen çok da uzağa kaçamadı, Eyşan'ı bırakmaya henüz hazır değildi. İşin aslı korkuyordu, yine kaçacak, pişman olup bu sefer asla bulamayacağı yerlerde gözden kaybolacak diye. Oysa Eyşan hiç de kaçacak, saklanacak, kaybolacak gibi değildi. Mızrap yaktığı ateşi aynı sükûnetle söndürdüğünde, soluk soluğa yaslanmıştı genç adama. Alnını alnına dayamış, nefeslerini nefeslerine dolamıştı ama bir hücresini bile Mızrap'tan sakınmamıştı.

Eyşan'ın artık kaçacak takati yoktu. Kaçmaya niyeti yoktu. Ömrünü sürekli bir şeylerden korkarak, kaçarak boş yere harcadığı yeterdi, bu kadarı kâfiydi. Birçok şeyi çok istemiş, çok korktuğu için vazgeçip el bile sürmemişti. Lâkin şimdi Mızrap'a dokunmak, Mızrap'a tutunmak, Mızrap'a el sürüp onda izini bırakmak istiyordu. Bu sefer vazgeçip kaçmak değil, güvenip sığınmak istiyordu. Kirpiklerinin üstünde Mızrap'ın bıçaktan keskin kirpiklerinin dalgalanışını hissederken, nefesinin ılık esintisi teninde kol gezerken, elleri bedenini sahiplenerek kendi bedenine çekerken, parmakları saçlarının her teliyle ayrı kıymetle ilgilenirken kendini hiç olmadığı, hiç hissedemediği kadar özel hissediyordu. Mızrap öyle narin, öyle incitmekten ürkerek dokunuyor, tutuyordu ki onu, Eyşan kendini düşse tozla duman olacak bir porselen bebek gibi hissediyordu.

UÇURUMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin