1, goodbye

11.3K 757 340
                                    

11 Şubat 1448 - CONALL

Conall'ın en sevdiğim şehri şüphesiz başkenti Vioana'ydı. Şimdi, Vioana'yı ayaklarımın altında izleme şansını son kez buluyordum. Yarın sabahla birlikte artık yeni evim olacak olan Shin*'e doğru yola çıkacaktım.

Doğduğum andan itibaren üzerimde oynanmış kumarla birlikte, hayatım hep ona uygun şekillenmişti. Örneğin on üç yaşından sonra saraya gelen prenslerle adımın çıkmaması için odalara kapatılmıştım, herhangi bir soylu erkekle yan yana gelmemem konusunda katı kurallar vardı. Çünkü Senga İmparatoru Kang Chin-Hwa dünyanın en katı kurallarına sahip insanı olabilirdi. Oraya gidince büyük ihtimâlle çok sorunlar yaşayacaktım çünkü Conall'da ailemle sıkı sıkıya bağlıydık.

Kraliyetin varisi abim James'di. Daha sonra ben, kız kardeşim Elsie ve son olarak da erkek kardeşimiz Henry geliyordu. Abim James on dokuz, ben on yedi, kız kardeşim Elsie on bir ve küçük erkek kardeşim Henry ise sekiz yaşındaydı.

Biz Conallılarda resmi çocuklar baba soyunun ismini alırken Senga'da işler farklı yürüyordu. Annenin soyunun adını alıyorlardı çünkü çok eşlilik yaygındı ve kanunları bu yöndeydi. Ayrıca tahta geçecek prensi kral belirliyordu. Bizde ise eğer sağlıklıysa en büyük erkek çocuk tahta geçiyordu. Kadınlar da yönetimde söz hakkına kraliçe olarak sahipti tabii ve eğer kralın erkek çocuğu yoksa kraliçe zorunlu olarak yönetici seçiliyordu.

Senga İmparatorluğunun yedi tane erkek varisi vardı. Büyükten küçüğe sıralarsam Kim Seok Jin, Min Yoongi, Jung Hoseok, Kim Namjoon, Park Jimin, Kim Taehyung ve Jeon Jungkook. Jin, Namjoon ve Taehyung aynı anneden gelen kardeşlerdi, diğerleri ise farklı annelerden gelen varislerdi. Jungkook benden iki yaş büyüktü ve nişanlım oydu.

Ne nişan değil mi? Hayatımda bir kere bile görmediğim, bir kere bile mektuplaşmadığım birinin eşim olacak olması... Bunları bana küçüklükten beri aşıladıkları için kendimi hep o ailede olarak görüyordum. Bazı balolarda ve konuşmalarda ismimin ve Conall'daki pozisyonumun yanı sıra Senga'nın yedinci prensi Jeon Jungkook'un nişanlısı olarak da geçiyordum. Ne kadar saçma değil mi? Doğduğum andan beri bu unvana sahip olduğum için artık alışmıştım. Peki bu kadar erkeğin arasından bana neden Jungkook'un eş olarak seçildiği kesinlikle Chin-Hwa'ya kalmış bir davaydı. Zaten şu anda Jimin ve Taehyung harici hepsi Sengalı soylu kadınlarla evlilerdi. Hatta Jin'in iki, Yoongi ve Hoseok'un bir çocuğu vardı. Namjoon'un ise herhangi bir çocuğu yoktu.

Gökyüzünden başımı kaldırdım ve bu ferah havayı doyasıya içime çektim.

Vioana, topraklarının kokusunda hasret çiçekleri ekeceğim.

*

Gün yeni aydınlanmıştı. Odamdaki geniş yatakta tavanı izliyordum. Kızıl saçlarım etrafa dağılmıştı, üzerimde rengi artık sarıya dönen bir gecelik vardı. Conall'da geçirdiğim son gece. Conall Prensesi Roséanne'in evinden ayrılma zamanı...

Saraydaki hareketlenme yeni başlamıştı. Conall'da herkes saat altıda kalkmak zorundaydı ve beni uyandırmak için de Mary'nin odaya gelmesini bekliyordum. Çok geçmeden kapım tıklatıldı ve Mary'nin ince bedeni kapının arasından süzüldü. "Majesteleri, günaydın... Bugün erkencisiniz." dediğinde "Uyku tutmadı," diye mırıldandım ve yataktan kalkarak Mary'nin dün yolculuk için seçtiği sarı tonlarının bir arada bulunduğu elbisemi giyinmek için hareketlendim.

"Kıyafetlerimin hepsi taşındı, değil mi?" diye sorduğumda "Evet, Rosie." diye beni onayladı. Mary benim çocukluk arkadaşımdı ve gözü ancak popülaritede olan soylu çocuklarının içinde en sevdiğimdi.

a queen and her tearsWhere stories live. Discover now