15, riding

5.2K 543 91
                                    

Kahvaltının hemen ardından avlanmak için yola çıkmıştık. Ben, kendime oldukça uysal bir at olan Vicky'i seçmiştim. Onun bir ismi yoktu. Bu ismi ona ben vermiştim ve oldukça sevmiş gözüküyordu. 

Йой! Нажаль, це зображення не відповідає нашим правилам. Щоб продовжити публікацію, будь ласка, видаліть його або завантажте інше.

Jungkook ise biraz ilerimde siyah bir atla ilerliyordu

Йой! Нажаль, це зображення не відповідає нашим правилам. Щоб продовжити публікацію, будь ласка, видаліть його або завантажте інше.

Jungkook ise biraz ilerimde siyah bir atla ilerliyordu. Eun-woo ile anlamadığım birkaç şeyden konuşurlarken ben etrafı inceliyordum. Orman çok güzeldi. Eğer yanı başımdaki bu bilmediğim insanları görmezsem buranın evim olduğunu söyleyebilirdim. Öyleymiş gibi hissettiriyordu çünkü.

Ben, atın eyerlerini tek elime alıp yavaşça çevreye bakındığımda Jungkook'un ara sıra arkaya dönüp beni kontrol edişine gülmemek için kendimi sıkıyordum. Ne zannediyordu, hırsızların beni onun ruhu duymadan kaçırabileceğini falan mı?

Biraz daha ilerlediğimizde yola çıkalı bir buçuk saatten fazla oluyordu. Yavaş yavaş susamıştım ve ileride görebildiğim kadarıyla çok güzel bir göl vardı. Atımı Jungkook ve Eun-woo'nun atlarının yanına doğru sürdüm. Jungkook, yanı başına baktığında beni gördü.

"Su içmeye şu göle gidebilir miyiz?"

"Susadın mı?" diye sorduğunda kafamla onu onayladım. O da Eun-woo'ya döndü ve "Siz yavaş yavaş ilerleyin, biz göle gidip su içeceğiz." dedi.

Eun-woo, "Yanınıza bir muhafız alın, ne olur olmaz." dediğinde Jungkook kafasını iki yana salladı. "Gerek yok, iki dakika durup su içeceğiz. Siz ilerlemeye devam edin." diyerek onu reddetti.

Eun-woo, bir kez daha reddetmek için dudaklarını aralamıştı ki Jungkook'un kararlı bakışlarını görünce boyun eğip kabullenmek zorunda kaldı. Eun-woo'nun işaretiyle geride kalanlar onu takip etti. Biz de ağaçların arasından Jungkook ile sağa saptık.

Jungkook ile yan yana ilerlemeye başladığımızda "Bir prensese göre iyi at biniyorsun." dedi. Ona yandan bir bakış attım ve "Ne yani, prensesler iyi at süremiyor mu? Ne demek istiyorsun?" diye kinayeli bir şekilde konuştum.

Jungkook derin bir nefes verdi. "Lafları hep işine nasıl geliyorsa öyle anlıyorsun. Gerçekten..." dediğinde hafifçe güldüm. "Sen de yanlış anlaşılacağın şekilde konuşma o zaman."

"Hiç geriye adım atmıyorsun ya, pes doğrusu!" İsyan edişine bir kez daha güldüm. Jungkook yandan bana bir bakış attı ve "Gülme." dedi. Ben daha çok güldüğümde yavaştan sinirlenmeye başladığını yüzündeki değişimden fark etmiştim. Onu şimdilik daha fazla kızdırmamak için elimle ağzıma bir fermuar çekmek istedim. İstedim diyorum çünkü elimin tekini eyerlerden çekmek isterken dengemi kaybedip sarsıldım. Bu hareketimle az önceki uysal Vicky huzursuzlandı ve bir anda hızlanmaya başladı. Ben dengemi toparlamaya çalışıp bir yandan da eyerleri tutmaya çalıştığımdan fazla hareket etmiş oldum, böylelikle Vicky daha da huysuzlandı.

Jungkook arkamdan adımı bağırıyordu fakat Vicky, gittikçe hızlanıyordu ve ben de dengemi tam olarak toparlamış sayılmazdım. Uzun elbisem de bana hiç yardımcı olmuyordu doğrusu. Düşmemek için kendimi son bir kez daha yukarı çektim ve bu sefer başarılı oldum.

Leydi Mina'nın laneti üzerimde olmalıydı ki dengemi ayarlamaya çalışmaktan hangi yöne doğru gittiğimize dikkat edememiştim. Eğer etseydim, Vicky'nin gölün tam kıyısında durup beni üzerinden atmasına engel olabilirdim.

Gölün buz gibi soğuk suyuna bir anda daldığımda yüzüm sanki bir bıçakla kesilmiş gibi acıdı. Vücudum soğuk sulara gömüldüğünde sanki tenime çivi çakıyorlarmış gibi hissediyordum.

Kollarımı yukarıya doğru uzatıp yüzeye çıkmaya çalıştığım her an sanki daha da derine batıyormuş gibi hissediyordum. Ağzımı ve burnumu kapatamadan suya girdiğimden de çok fazla su yutmuştum ve yemin ediyorum, ölecekmiş gibi hissediyordum. Ki bu da hiç iyi hissettirmiyordu.

Birkaç saniye sonra ak ciğerlerime suyun artık dolduğunu düşünüyordum. Hemen sonrasında suya başka bir bedeninin daldığını görür gibi oldum fakat görüşüm bulanıklaşıyordu, hiçbir şey net değildi. Kollarımda kuş tüyü gibi bir baskı hissettiğimde bedenim suyun derinliklerinden çekip çıkarılmıştı.

Oksijenle buluştuğum ilk an öksürüklere boğuldum. Öksürdükçe ağzımdan yuttuğum sular çıkıyordu ve bu tek kelimeyle iğrençti.

Yanaklarıma konulan iki elle, sarsılan bakışlarım Jungkook'un endişeli suratını buldu. "İyi misin?"

Ona cevap verecek takatim yoktu. Birkaç kez daha öksürdüğüm de artık sudan çıkmak istiyordum. "İyi misin? Tanrım! Cevap ver, Rosie!"

Jungkook'a eğer şok geçirmiyor olsaydım bu hâlimle ona nasıl cevap verebileceğim ile ilgili güzel edebiyat yapardım fakat şükretmeliydi ki soğuktan donuyordum.

"Çıkar beni sudan." diye âdeta sessizce çığlık attığımda Jungkook, sırtımı göğsüne dayadı ve kulaç atarak kıyıya doğru ilerlemeye başladı. Kıyıya geldiğimizde Jungkook hızlıca kendini öne attı. Ardından kollarımdan tutup beni de yukarıya çektiğinde hâlâ öksürüyordum.

"İyi misin?" dediğinde zorlukla kafamı salladım. Hava çivi gibiydi. Suyun soğukluğu yetmiyormuş gibi hava da soğuktu ve benim her tarafım ıslaktı. Zaten bünyem hassastı, ertesi sabah kesinlikle zatürre olup ölecektim.

Jungkook, bir anda kollarını dolayıp beni kendine çektiğinde kafamı omzuna yasladım. Bu sırada dişlerim birbirine çarpıyordu. "Ne diye at üzerinde düzgün durmuyorsun ki, az kalsın ölüyordun!"

"Bulaşma bana," dedim bezgin bir sesle. Bu söylediğimle yorgunluğumu fark etmiş gibi sessiz kaldı ve bana sarılmaya devam etti.

Çenesi düşük veletin teki olduğundan sessiz kalması yarım saniyesini falan aldı. Ardından babaannem Victoria'dan daha hızlı konuşarak "Bir daha böyle bir şey yaparsan, seni öldürürüm." dedi.

Ben onun omzundan başımı kaldırdım ve ıslak kirpiklerimin ardından ona baktım. "Beni öldürmene gerek kalmayacak zaten. Şu an soğuktan geberiyorum olmadı yarına zatürre olurum."

Jungkook, üzerimdeki ıslak kıyafetleri yeni fark etmiş gibi endişeyle suratıma baktı. "Ne yapacağız ki şimdi?" diye sorduğunda omuzlarım düştü. Vicky ortalıkta görünmüyordu.

"Senin atın nerede?" diye sorduğumda Jungkook arkasını dönüp bir noktaya baktı ve üzerinden birkaç saniye geçmesine rağmen kafasını çevirmedi.

"Ne oluyor?"

"Sanırım bir sorunumuz var," dedi Jungkook kafasını bana çevirdiğinde. Ön tavşan dişleri, alt dudağını sıkıştırmıştı.

Merakla suratına baktığımda "Atım ortalıkta yok." dedi. 

a queen and her tearsWhere stories live. Discover now