21, will be fine

5.3K 634 168
                                    

Yorganı bile açmadan yattığım yatakta, biraz önce kustuğumdan olsa gerek oldukça halsiz bir şekilde uzanıyordum. Öğrendiğim her şey, bana bir sevinç vermekten ziyade beni hırpalamıştı. Bir bebek için hazır hissetmiyordum fakat Leydi Mina'nın bana önceden de söylediği gibi Jungkook için gerçekten tahta geçme şansı olabilirdi. Abilerinin çoğunun varisi vardı ve bu onlar için artı bir puan topluyordu.

İşte şimdi, Jeon Jungkook senin de bir varisin var.
Karnımın içinde, daha varlığını bile hissetmediğim bir varlık var.

Lavabodaki o gerginlikle dolu anın ardından Leydi Mina, salondakilere haber vermek için ortak salona giderken bana odama geçmemi söylemişti. Ben de hem ruhsal hem de fiziksel olarak kendimi iyi hissetmediğimden bu teklifini olumlu karşılamış ve nedimelerimle birlikte odaya gelmiştim.

Yatağımın baş ucunda oturup güzelce saçlarımı okşayan Mary'nin bu hareketi normalde beni mayıştırırdı fakat şu an çok gergindim. Jungkook ne tepki verecekti? Ne diyecekti? Nasıl davranacaktık birbirimize?

Bakışlarımı odanın duvarına çevirip derince ofladıktan hemen sonra dairenin kapısı büyük bir şiddetle açıldı ve içeriye nefes nefese kalmış Jungkook girdi. Onun bu ani girişiyle ben de irkilip hızla yerimden doğruldum.

Bir eli kapıda kalmış, bakışları sadece bana odaklı olan Jungkook'un gözlerindeki ve yüzündeki ifadeyi anlayamıyordum. Tam olarak ne hissediyordu? Benim gibi kararsızlık? Ne yapacağını bilemezlik mi? Sanırım öyleydi. Şayet öyle olmasaydı orada öylece dikilmezdi.

Jungkook, birkaç saniye öylece kaldığında içeriye arkasından Leydi Mina ve Jisoo girdi. "Siz çıkabilirsiniz," dedi Leydi Mina arkamdaki nedimelere ithafen. Nedimelerim bu emirle bana onayımı almak için baktıklarında yataktan doğruldum ve kafamı sallayarak bir nevi onlara onay vermiş oldum. Nedimelerin çıkışıyla, odaya herkes tamamıyla girdi ve kapı kapandı.

Leydi Mina eline ne zaman aldığını bilmediğim tepsiyi kenardaki boş fiskosun üzerine koyduğunda ne zaman yanıma geldiğini anlayamadım Jisoo kollarıyla bedenimi çevreledi ve mutlulukla, "Tebrik ederim," dedi.

Ben ona ne diyeceğimi bilemediğimden sessizlikle karşılık verdiğimde Jisoo, bu tepkimle bir sorun olduğunu anlayarak bedenimden kollarını çekti ve doğrudan yüzüme baktı.

Ona bakıp kafamı iki yana salladığımda Jisoo, sorunumu anlamış gibi elini birkaç kez omzuma vurdu. O ve Seok Jin şanslılardı. Birbirlerini severek evlenmiş, sevişmişlerdi. Dünya güzeli iki tane çocukları vardı. En önemlisi birbirlerine âşıklardı. Benim gibi uçurumun üzerindeki bir ipin üzerinde yürümüyorlardı. Ben, kurtulmak için çırpınıyordum fakat tek yaptığım dengemi kaybetmek oluyordu.

"Sana güzel birkaç bitki çayı hazırlattım, mideni rahatlatır." diyen Leydi Mina, tepsideki çay bardağını bana uzattı. Bir şey yiyip içmek istemiyordum velâkin midem hazımsızdı. Bitki çayı içmem iyi olurdu.

Ben, elindeki bitki çayına uzanıp titreyen parmaklarımla aldığımda Leydi Mina, hâlâ kapıda öylece dikilip şaşkınlıkla bizi izleyen Jungkook'a döndü.

"Ne diye orada dikiliyorsun oğlum?"

Jungkook bunu bekliyormuş gibi sirkelenip kendine geldiğinde hâlâ şaşkınlıktan sıyrılamamıştı.

"Ben.." diye mırıldanıp ne yapacağını bilemezcesine bize baktı.

"Şuraya oturun da size birkaç uyarı yapayım." dedi Leydi Mina Jungkook ve bana yatağın üzerini göstererek. Biz Jungkook ile sessizce yatağın iki ayrı ucuna oturduk. Ne ironiydi ama değil mi? Karnımda bebeğimiz vardı ama hâlâ birbirimize iki birer yabancıydık. Hayat ne adiydi ama!

a queen and her tearsWhere stories live. Discover now