42, funeral

4.8K 613 579
                                    

Daughter - Smother.

Denmark & Winter - Don't Fear the Reaper.

İki tabut, yüksekçe bir masanın üzerinde duruyordu. Masanın etrafı mumlarla süslüydü. Kilisenin zemini gül yapraklarıyla doluydu. Kenardaki camın önünde kilise çocukları siyah elbiseleriyle duruyordu. Rahip, masanın arkasında durmuş dua ediyordu. Yanı başımdaki Jennie üzüntüsünün yanı sıra yol yorgunluğunu çıkaramadığından olsa gerek baygınca etrafa bakıyordu. Jungkook kısılmış gözleri ve kasılan yüz kaslarıyla öylece rahibi izliyordu. Lalisa, Jisoo ile ön sıradalardı ve sarsılan omuzlarından çıkardığım kadarıyla ağlıyordu. Jisoo onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Herkes, acının sinesinde öylece bekliyordu.

Bense... Kaybolmuş gibiydim. Bakışlarımı masanın üzerindeki tahta parçalarından çekemiyor, o tahta parçalarının altında yatan bedenleri düşündükçe delirecek gibi hissediyordum. O tabutun içerisinde benim küçük Taehyung'um vardı. Bunun düşüncesi bile yasa sürüklüyordu. Nefesim kesikleşmişti. Parmaklarım Jungkook'un parmakları arasındaydı velâkin titrediğini hissedebiliyordum. Derince yutkundum ve bakışlarımı tabuttan almaya çalıştım. Yapamıyordum, bakışlarımı o tabuttan alamıyordum. Sanki sadece oraya bakmaya komutlanmış gibiydim. Kendimi geriye çekemiyordum.

Zorlukla bakışlarımı tabuttan çektim ve Jennie'nin yutkunuşunu hissettiğimde dönüp ona baktım. Öylece Jimin'e bakıyordu. Jimin'in de ona baktığını gördüğümde daha uygun bir zamanda tam bir sır küpü olan Jennie'i konuşması için ikna etmeye karar verdim. Sır paylaşmak için oldukça iyi biriydi, bir şeyler danışmak ya da paylaşmak için... Ancak söz konusu kendi olduğunda asla kelimeleri duymamıza izin vermiyordu. Susuyordu. Sanki yapabileceği tek şey buymuş gibi susuyordu.

Yutkunup bakışlarımı tekrardan masaya çevirdiğimde içimde hissettiğim ürpertiyi takmamaya çalıştım. Dizlerim ve parmaklarım kiliseye girdiğim ilk andan beri zangır zangır titriyor, nefesim kesikleşiyordu.

Elimi karın boşluğuma bastırıp nefeslerimi kontrol altına almaya çalıştığımda başaramadım. Jungkook'un bakışlarını üzerimde hissettiğimde ona dönerek herhangi bir sorun olmadığına dair gülümsemeye çalıştım ancak başarılı olamadım. Bir kilisede, bir cenaze töreninde nasıl gülümsememi beklerdim ki?

"İyi misin?" Kulağıma fısıldadığında kafamla onayladım onu. Cevap vermeye dermanım yoktu. Kelimeler dudaklarımdan çıktığı anda yok olup gideceklermiş gibi hissediyordum.

Törenin geri kalan kısmında bakışlarım sadece tabutlarda gezindi. Cenaze töreni için Senga'nın çeşitli şehirlerinden elçiler ve soylular gelmişti. Saray oldukça kalabalık olduğundan kilise tarafından ekmek ve şarap dağıtıldıktan sonra kilise boşalmıştı. Geriye yalnızca ben, Jennie, Jungkook ve Jimin kalmıştık. Jisoo, Lalisa'nın sakinleşmesi için hekimin yanına gideceğini söylediğinde onlarla gitmek istediğimi belirttim ancak ikisi de kesin bir dille beni reddettiler. Bunu niçin yaptıklarını biliyordum, vedalaşmamı istiyorlardı. Bazen Lalisa için kendimden bile daha çok üzülüyordum. Benim yanımda elimi tutacağım Jungkook vardı ancak onun kimsesi yoktu. Onun kimsesi olmak için çabalıyordum, onun yalnız başına üzülmesine izin vermemeye çalışıyordum. Ona acılarını yalnız yaşama hakkı tanımak istemiyordum.

Jennie, elimi tutup sıktıktan sonra ilerideki ahşap oturağa oturmuş olan Jimin'in yanına ilerledi. Jimin, yanına gelen Jennie'i fark ettiğinde bakışlarını usul usul ona çevirdi. Jennie ona kısık sesle bir şeyler söylediğinde onu duyamadım ancak yüzünü görebildiğim için Jimin'in cevabını dudaklarına bakarak okuyabilmiştim. "İyiyim." demişti. Kimse iyi değildi. Yine de yalan söylemek doğruları söylemekten daha az acı verici olduğundan bunu seçiyorduk.

a queen and her tearsWo Geschichten leben. Entdecke jetzt