24, she is here

5.2K 606 261
                                    

Haru ve diğer leydiler bugün kasabaya ineceklerdi. Ben de inmek istiyordum çünkü Haru oldukça güzel kumaşların olduğunu ve bugün halk pazarı olacağından bahsetmişti. Ben ne kadar istersem isteyeyim Jungkook karşı çıkıp duruyordu. Oysaki hekim birkaç gün önce artık istediğim gibi hareket edebileceğimden bahsetmişti.

"Gideceğim!" dedim kaşlarımı çatıp Jungkook'a bakarken. Üzerindeki krem tonlarındaki gömleğinin üzerine deri bir kalın askılı ceket geçiren Jungkook, bakışlarını bana çevirdi. Uçları hafiften dalgalanmaya başlayan siyah saçları uzamaya başlamıştı ve bu hâli, ona oldukça sinirli olan beni zor duruma sokuyordu. Nasıl çemkirecektim şimdi ben bu sıfata?

"Gitmeyeceksin işte, Rosie." dedi gözlerini deviren Jungkook. "Çok kalabalık orası, bir hareketlilik olur geçenki gibi yine gerilirsin..."

"Abartma istersen," Gözlerimi devirdim. "Altı üstü halk pazarına gideceğiz, ne abarttın gerçekten!"

"Uzatma," deyip kestirip atmaya yöneldi Jungkook. Fakat bunu öyle kolay kapatmak istemiyordum, buraya geldim geleli gittiğimiz yerler bir elin parmağını geçmezdi. Bahçeye bile çıkmamıştım bir haftadır, tıkılıp kalmıştım sarayda.

"Sen de gel işte." Hayıflanmama karşılık Jungkook derin bir nefes verdi. "Rosie, zorlama güzelim."

"Neyi zorlamayacağım ya? Dışarı çıkıp hava almak istiyorum!"

"Bahçede de mis gibi hava var, çık bahçeye işte."

"Vebaya yakalanmışım gibi davranmayı keser misin, lütfen? Sakin kalmaya çalışırken inan bana daha çok geriliyorum." Dişlerimin arasından tısladığımda Jungkook, "Bunaldım." dedi. "Vallahi darlandım,"

Ben şok içinde ona baktım. "Darlandın öyle mi?" Gözlerimi birkaç kez kırpıştırdım. Bu geri zekalının sözlerine alınmayacak kadar kendimdeydim neyseki. Onu alttan alacağım konusunda kendimle anlaşmıştım fakat dayanamıyordum. Benim de bir sınırım vardı.

"Darlanan sen misin, ben mi acaba?!" Sesimi yükseltmemle dizlerine kadar gelen çizmelerinin iplerini sıkan Jungkook ofladı. "Yükseltme sesini, sakin ol."

"İnsanda sakinlik mi bırakıyorsun sen ya?! Çıldırttın iki dakikada." Çizmesinin son ipini sıkan Jungkook, ayağını birkaç kez yere vurdu ve tek dizinin üzerinden kalkarak baygın bakışlarını bana çevirdi.

"Söz güzelim, bir ara götüreceğim seni o pazara. Ama şimdi olmaz, hem zor bir süreç geçiyorsun hem de oranın sağı solu belli olmuyor. Çok kalabalık, ters bir hareket olmasını istemiyorum." Ben ona gözlerimi devirdim. Beyfendinin keyfine ayak uydurmamı beklemesi sinir bozucuydu.

Sinirle bir nefes verdim ve onu beklemeden odadan çıktım. Sinirlerimi zıplatmak konusunda üstüne yoktu.

Benim burnumdan soluyarak geldiğimi gören Haru da cevabını alacak olmalı ki bana üzülme sonra gelirsin bakışı attı ve el sallayarak bahçeye çıktı.

Sinirle ayağımı birkaç kez yere vurdum. Sabah kahvaltısını erken de yapmamıştık ama benim sinirden olsa gerek karnım acıkmıştı.

"Biraz yemek yesem iyi olur ya," diye kendi kendime mırıldandıktan sonra yemek salonuna doğru ilerledim.

~

Önümde soya fasulyesi yemeği vardı, tadından çok hazzetmesem de yanı başımda oturan Jungkook'un iştahla yemeğini yiyor oluşu zaten sürekli aç olan midemi bastırmamı engelliyordu. Gerçekten, aç bir çifttik. Jungkook, beni bahane ederek sürekli yemek söylüyordu odaya; ben de bebeği bahane ederek...

a queen and her tearsWhere stories live. Discover now