6, heartbeats

5.5K 582 176
                                    

Alarick yarın sabah Conall'a geri dönecekti. Akşamları yollar tehlikeli olduğu için sabah geri dönme kararı almışlardı ve bundan oldukça memnundum. Birkaç gündür buradaydım fakat ailesinden neredeyse hiç uzak kalmamış biri olarak bu birkaç gün bile fazlasıyla yorucu ve özlem doluydu.

"Catherine ne yapıyor, Alarick?" diye sorduğumda yemek masasında yanımda oturan Alarick şarabından bir yudum aldı ve "Yine aynı işler, işte... Annem onun için yine bir aday bulmuş fakat Kat'i biliyorsun..." dediğinde gülerek başımla onu onayladım. "Teyzem oldukça sinirli olmalı!"

"Hem de nasıl, en son onu çiftlik evine göndereceğini söyleyip tehdit ediyordu."

Bir öksürük sesiyle Alarick'e vereceğim cevabı tabiri caizse yuttum ve bize gözlerini kısarak bakan Taehyung'a döndüm.

"Bir sorun mu var, Taehyung?"

"Conallca konuşuyorsunuz, sizi anlayamıyoruz." dediğinde şaşkınlıkla ona baktım. Conallca konuştuğumun farkında bile değildim. "Ah, farkında değilim... Kusura bakma."

Hâlâ gözlerini kısarak Alarick'e bakarken ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışıyordum.

"Eee, Dük Alarick siz Conall'da ne yapıyorsunuz?" diye soran Hoseok, ortamın gerginliğinin farkında olmalıydı. Kral ve kraliçe yaklaşık yarım saat önce odalarına çekilmişti ve büyük masada biz gençler kalmıştık.

"Her vatandaş gibi ben de kralıma hizmet etmek için çalışıyorum, prensim." dedi Alarick. Dilinde Kuzey'in kaba aksanı olduğundan Sengaca konuşurken tuhafıma gidiyordu.

Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdığımda Alarick, neden dudaklarımı birbirine bastırdığımı hemen anlamıştı. O, hep böyleydi. Küçükken bir bakışımla ne demek istediğimi anlardı. Abimi az çamura düşürmemiştik...

Alarick ile olan bakışmamızı koluma dokunan hafif bir temas böldü. Bu, Seok Jin'in eşi Jisoo'ydu.

Gülümseyerek Jisoo'ya döndüğümde Jisoo kimseye çaktırmadan kulağıma eğildi ve "Senga'da bu ayıp." dedi fısıltıyla.

Ben şaşkınlıkla ona bakarken, "Eşin buradayken başka bir erkekle bu kadar samimi olman doğru olmaz." dediğinde bakışlarını benden çekti ve tabağına dikti. Bunu dikkat çekmemek için yaptığını anlamıştım.

"Ama Alarick benim kuzenim..." diye fısıltıyla karışık konuştuğumda "Bunu sen, ben anlarız fakat dedikodudan beslenen binlerce köstebek var burada. Onların ağzına laf vermek istemeyiz, değil mi?" dedi.

Kafamla onu onayladığımda bana hafifçe gülümsedi ve "Seni sevdim, Rosie." dedi. "Başkasının işine karışmaktan hiç hoşlanmam ama sen benim için değerlisin, ömrümüzün çoğu beraber geçecek. İncinmeni istemem." dediğinde hafifçe teşekkür ettim.

Bakışlarımı Jisoo ile konuşurken diktiğim tabağımda aldım ve Namjoon ile hararetli bir sohbet içinde olan Alarick'ten bilerek uzak tuttum.

Yemeğin devamı benim için oldukça durağan geçmişti. Alarick ile kısa cümleler hâlinde konuşmuş, bana soru sorarlarsa cevaplamıştım.

Yemek bittiğinde herkes bir tarafa dağıldı. Bu sırada ben de Jisoo'ya Yugyeom'u uyutmakta yardım ediyordum. Aslında bu görevi Jisoo'nun nedimeleri yapabilirdi fakat Jisoo oğlu ve kızını çok güzel seviyordu...

"Anne, ben ne zaman evleneceğim?" diye sordu Yugyeom bir anda gözlerini açıp Jisoo'ya bakarken. Jisoo ve ben şok içerisinde Yugyeom'a baktığımızda Jisoo, arkasında uyuyan kızını kontrol etti ve sessiz olmaya gayret etti: "Annecim nasıl soru bunlar?"

a queen and her tearsWhere stories live. Discover now