25, trust

5.2K 608 221
                                    

Karşımda uzun siyah saçlarını tek omzuna almış, çayını yudumlarken memnuniyetsiz bakışlarla etrafı süzen Jennie vardı. Kedi gibi olan suratını buruşturdukça oldukça şirin biri oluyordu fakat bu şirinlik tamamen olayın dıştan görünüşüydü, eminim içerisinden şu an lanetler yağdırıyordu.

"Duvarların rengi bir tuhaf," dedi Jennie burun kıvırırken. "Vioana'daki altın sarayı görseler buradakiler hayalet görmüş gibi olurlar herhalde."

Onu uyarmak için hafifçe öksürdüm. "Bence güzel bir saray."

Bana alaycı bir bakış attı. "Yalan söyleme."

Gözlerimi devirdim. "Gerçekten sarayın nasıl olduğunu mu tartışacağız Jennie?" diye sordum ve çayımı bardak altına koyarak masaya geri bıraktım. "Bana sizden bahset. Neler yapıyorsunuz orada? Her şey yolunda mı?"

Jennie'nin alaycı yüzü ciddileşti. Gözlerinin üzerine çekilen perdeden hiç hoşlanmamıştım. Bakışları birkaç saniye karnıma kaydı ve "Her şey yolunda," dedi.

Bu pek inandırıcı olmasa da ilk günden onu sık boğaz etmek istemiyordum. Yol yorgunu olmalıydı, dinlenmesi gerekiyordu.

"Yorgun musun?" diye sordum. Başını iki yana salladı. "Buraya yatıp yuvarlanmak için gelmedim. Senin için geldim ve seninle vakit geçirmek istiyorum."

Derince gülümsedim. "Geldiğin için teşekkür ederim Jendeukie."

Yalandan kaşlarını çattı. "Sana kaç kez bana öyle seslenmemen gerektiğini söyleyeceğim?"

Dudaklarımdan bir kıkırtı kaçtı. "Senin de hoşuna gittiğini biliyorum." dediğimde itiraz etmedi ve omuz silkti.

Küçük bir sessizlik oluştuğunda odanın kapısı birkaç kez tıklatıldı. "Gel," diye seslendiğimde içeriye Jungkook ve onun hemen arkasından Jimin girdi.

Jennie gelenlerin prensler olduğunu görünce ayaklandı ve sandalyesini ayağının tersiyle ittirdi. Hafifçe eğilip reverans yaptığında "Majesteleri," diyerek hürmetini gösterdi. Conall'da soyluların Sengaca öğrenmesi zorunluydu. Az da olsa belli başlı kalıplar bilmek gerekiyordu ve Jennie, dil konusunda oldukça yetenekli olduğundan oldukça kısa sürede Sengacayı öğrenebilmişti.

"Leydi Catherine, sarayımıza hoş geldiniz." diyen Jungkook'la birlikte ben de oturduğum yerden dikkatle kalkmıştım.

"Jennie'i tercih ederim majesteleri." dediğinde Jungkook gülümseyerek onu onayladı. Hemen yanındaki Jimin'i göstererek, "Ağabeyim Jimin." dedi.

Jennie, bakışlarını Jimin'e yöneltti ve "Prens Jimin," diyerek onu da selamladı. Jimin'in hülyalı bakışlarla Jennie'i süzdüğünü gördüm. Kendini Jennie'e kaptırmasa iyi ederdi çünkü Jennie, bir leydiye göre fazla asabi ve oyunbazdı. Kaç kişiyi parmağında oynatmıştı Tanrı bilirdi...

"Leydi Jennie." dedi Jimin dudaklarını diliyle ıslattığında. "Senga'ya hoş geldiniz."

"Hoş buldum," dedi ve yalandan bir gülümseme takındı Jennie suratına. Onu uzun zamandır tanıyan ve ona en yakın olan kişi olarak Jennie hakkında birkaç yorumda bulunabilirdim: kendisi dışarıya karşı fazla soğuk olsa da içten içe korumacı ve cana yakın biriydi. Sadece ilk karşılaştığı insanlara karşı mesafeliydi. Bunda annesini -halamı- küçük yaşta kaybetmesi büyük bir etkendi.

Jungkook'un bakışları bana döndüğünde "Bizimle oturmak ister misiniz?" diye bir soru yönelttim çay içtiğimiz masayı göstererek. Jungkook ve Jimin teklifimi onaylayarak masaya oturdular.

a queen and her tearsWhere stories live. Discover now