14, handsome

5.3K 591 210
                                    

Gözlerimi yeni bir sabaha yüzüme vuran güneş ışığıyla açtım. Yüzümü buruşturup yataktan doğrulduğumda bakışlarım yan taraftaki boşluğa düştü. Jungkook, burada değildi.

Merakla oturduğum yataktan kalkıp odanın penceresine doğru ilerlediğimde demir parmaklıkların ardından dışarıyı görmeye çalıştım. Demir parmaklıkların olma sebebi, köşkün herhangi bir saldırı esnasında savunma altına alınması içindi.

Bahçedeki boşluğu gördüğümde derin bir nefes verdim ve camdan çekilerek kapıya doğru ilerledim. Dün gece fazla duygusallaşmıştım fakat bugün yeni bir gündü, bugün geçmişi düşünmekle değil nasıl geleceği şekillendirebilirim düşüncesiyle hareket etmeliydim.

Kapıyı açtığımda kapı hizmetlilerine saraydaki kadın hizmetlileri çağırmaları gerektiğini söyledim ve içeriye girdim. Bir süre sonra hizmetliler odaya girdiğinde istediğim gibi banyo hazırlanmıştı.

Kıyafetlerimizi giyip çıkardığımız perdenin arkasına konulan küvete yerleştiğimde bedenimi iyice suya gömmüştüm. Mary, Lizzie ve Anna'nın beni çıplak görmesini artık dert etmiyordum. Küçüklüğümden beri beraber oldukça vakit geçirmiştik velâkin buradaki hizmetlileri tanımadığımdan odadan çıkmalarını rica etmiştim.

Yan taraftaki maşrapayı sıcak su dolu olan kazanın içine daldırdım ve vücudumu ısıtmak için azar azar döktüm. Daha sonrasında yan taraftaki keseyi alarak vücudumu güzelce kirlerden arındırdım. Daha sonrasında çiçek özlü olan şampuanın cam şişesine parmağımı daldırdım ve bir parmak aldıktan sonra saçlarımı güzelce temizledim.

Banyom bittiğinde dikkatle ayağa kalktım ve yan taraftaki banyo çarşafını üzerime dolayarak kurulandım. Hemen ardından üzerime önce iç çamaşırlarımı giydim. Korse kısmına geldiğimde dışarıda bekleyen görevlileri çağırdım ve onlardan yardım istedim. Korse vücuduma göre ayarlandıktan sonra dün yemekte karar verdiğimiz gibi bugün avlanmaya çıkacaktık, bu yüzden üzerime buna uygun bir kıyafet giydim.

Altıma dizlerimde uzun bir üst, altımda ise deri bir pantolon vardı. Sarayda böyle gezmem hoş olmayacağından avlanma yerine kadar giymek için de üzerime yeşil, karın kısmında düğmeleri olan kaban-elbise tarzı bir üst vardı.

Saçlarımı kulağımın hizasında arkadan at kuyruğu şeklinde toplamışlardı.

Ayakkabı olarak çizme giydiğimde artık hazırdım.

"Prens Jungkook nerede?" dedim odadan çıkıp kendimi koridora attığımda. "Efendim o sabahtan atları görmek için samanlığa gitti. Siz uyandığınızda çağırmamızı istedi."

Kafamla hizmetliyi onayladığımda hafifçe gülümsedim ve kahvaltı için yemek odasına ilerledim.

Jungkook'un masada olmadığını gördüğümde kaşlarımı çattım ve "Prense haber gitmemiş miydi?" diye merakla sordum.

"Haber gitti efendim, kendileri birazdan burada olur." dediğinde kafamla onu onayladım ve açılmış olan servis kısmına doğru ilerleyip dün akşam oturduğum kısma kendimi attım.

Ben öylece etrafı izlerken aradan birkaç dakika geçmişti. Bu sırada hizmetliler de masaya yemekleri yerleştiriyorlardı.

Koridordan gelen adım sesleriyle dikkatimi kapıya verdiğimde kapı açıldı ve içeriye Jungkook'un yapılı bedeniyle birlikte tanımadığım bir adam da girdi.

Ben oturduğum sandalyede hafifçe dikleştiğimde Jungkook, yanındaki adam ile olan konuşmasını sonlandırdı ve masaya gelerek "Günaydın, Rosie." dedi.

"Günaydın," derken bakışlarımı soylu olduğum yabancı adamda gezdirdim. Sarayda yaşasaydı mutlaka biliyor olurdum fakat hayır, daha önce görmemiştim.

"Tanıştırayım," dedi Jungkookyanındaki genç adamın omzuna elini koyup sıkarken. "Slaine* Kontu Cha Eun-Woo."

Adının Eun-Woo olduğunu öğrendiğim genç adam masanın etrafında dolaşarak yanıma geldi ve masanın üzerindeki elimi tutup dudaklarına götürdü. Ben ona şaşkınlıkla bakarken "Yoksa Conall'da güzel kadınları bu şekilde selamlamıyor musunuz? Ah, Min-gyu'yu geberteceğim!" dediğinde şaşkınlığımdan hızla sıyrıldım.

"Hayır, hayır." dedim telaşla. "Böyle selamlıyoruz."

Eun-woo rahatlayıp elimi serbest bıraktığında "Oh, be." dedi. "Rezil oldum zannettim."

Ben güldüm ve "Hayır," dedim. "İnce davranışın için teşekkür ederim."

Eun-woo, "Bu bize biraz yabancı bir gelenek fakat sevdim." dediğinde gülümsedim fakat aramızdaki bu hızlı samimiyet araya giren öksürük sesiyle sonlandı.

Jungkook'un öksürmesiyle birlikte Eun-Woo ile ona doğru döndük. "Senin işin yok muydu, Eun-Woo?"

Jungkook'un gereksiz ciddi sesiyle Eun-Woo düşünür gibi duraksadığında hızlıca araya girdim ve "Bizimle kahvaltı yapmak istemez miydiniz?" diye sordum.

Eun-Woo gülen bakışlarını bana çevirdi ve "Teklifiniz için teşekkürler, prenses ama av için şartları bir kez daha gözden geçirsem iyi olur. Bir aksilik çıksın istemeyiz." dedi.

Onu kafamla onayladığımda Jungkook'a doğru ilerledi ve omzuna birkaç kez dostça vurdu. "Sonra görüşürüz, kuzen."

"Kuzen mi?"

"Evet, Leydi Mina'nın yeğeniyim." dedi ve son kez müsaade isteyerek yanımızdan ayrıldı Eun-Woo.

O, kapıyı kapatıp dışarı çıktığında Jungkook da sertçe sandalyesini çekti. Ben şaşkınlıkla ona bakarken şimdi ne olduğunu düşünüyordum.

Umursamadan chop-sticke uzandım. Yemeğimi yemeye başladığımda üzerimde hissettiğim bakışlarla kafamı kaldırdım ve Jungkook'a hayırdır dercesine işaret yaptım.

O oflayıp başıyla tabağımı gösterdiğinde gözlerimi devirdim ve tekrar yemeğime odaklandım.

Ben yemeğimi iştahla yerken Jungkook'un ağzının içinden "Kıza bak, akşam bizi öpüyor sabah yakışıklı erkek görünce gözü ona kayıyor." diye homurdanmıştı.

Sorunun bu olduğunu anlayıp güldüğümde bakışlarımı tabağımdan çektim ve ona baktım.

Jungkook ona baktığımı anlayıp bana baktığında güldüm ve "Merak etme," dedim.

"Sen ondan daha yakışıklısın."

Slaine: Kurguya özel tasarlanan Shin'in kasabalarından biri.

a queen and her tearsWhere stories live. Discover now