13, tears

5.4K 578 154
                                    

Geldiğimiz av köşkü gerçekten muazzamdı. Büyük taştan binası, insanı bir anda kendine çekiyordu. Şubat sonları, mart başları olduğundan havalar soğuktu. Bu yüzden arabadan iner inmez Jungkook ile köşke girmiştik.

Köşkteki hizmetlilerin yakmış olduğu şöminenin karşısında oturuyorduk. Ben, şöminenin tam karşısına oturmuş ateşe ellerimi uzatmış bir şekilde ısınıyorken Jungkook şöminenin yanındaki tekli koltukta oturuyordu.

"Bu kadar üşüdüğünü keşke baştan söyleseydin," dediğinde ben de arabada onun bana başka bir battaniye verişini reddettiğim için pişmanlık duyuyordum.

"Gerek yok, ısınırım birazdan." derken bile dişlerim birbirine vuruyordu. Jungkook bir şey demeden oturduğu koltuktan kalktı ve odayı terk etti. Ben onun gidişini izledikten sonra umursamadan tekrar şömineye döndüm yüzümü.

Bünyem gerçekten kuvvetli biri olmama rağmen oldukça zayıftı. Şifayı hemen kapabiliyordum.

Birkaç dakika sonra arkadan gelen adım seslerini duyduğumda ona dönme gereksinimi duymadan ateşi izlemeye devam ettim. Birkaç saniye sonra omuzlarıma bırakılan battaniye ile öylece kalakaldım. Jungkook, battaniyeyi sırtımı da örtecek şekilde bıraktığında kafamı hafifçe yana çevirerek ona baktım. Oldukça ciddi duruyordu.

"Teşekkür ederim," dediğimde şaşkınlığım sesime de yansımıştı.

Jungkook kafasıyla beni onayladı ve yeniden köşedeki tekli koltuğuna yerleşti. "Önemli değil, hasta olmanı istemem."

Artık onun neden dengesizleştiğini anlayabiliyordum. Dediğim gibi, ben ona soğuk davranmadan önce Jungkook öyle ahım şahım sıcakkanlı bir insan olmasa da yine bu şekilde yardımsever biriydi. Benim ondan bir anda uzaklaştırmam onun bana olan davranışlarının dengesinin şaşmasına yol açmıştı. Ne yapacağını bilemiyor olmalıydı.

Ben öylece şöminede yanan ateşi izlediğimde Jungkook, "Sen ısındıktan sonra akşam yemeğimizi yeriz." dedi.

Kafamla onu onayladım, bakışlarım tekrar ateşi tesiri altına aldı. Yaklaşık yarım saat sonra akşam yemeği hazır olmuştu. Biz de köşkteki yemek odasında sessizce yemeklerimizi yemiştik.

Akşam yemeğinden sonra Jungkook ile at arabasında konuştuğumuz gibi aynı odaya ilerlemiştik. Ayrı odalarda kalsak köşktekiler anında haberi saraya iletirdi ve her şeyin başlangıcında belirttiğimiz gibi, kimsenin ağzına dedikodu vermek istemiyorduk.

Artık ısınmış olduğumdan gevşeyen vücudum ve doymuşluk hissiyle bir an önce uyumak istiyordum. Ben Jungkook'a uyuyacağımı dile getireceğim sırada o ağzını kapayarak yavaşça esnedi. Hafifçe güldüğümde bana baktı.

"Anlaşılan senin de uykun gelmiş," dediğimde kafasıyla beni onayladı. "Yorucu bir yolculuktu."

Onu onaylayan birkaç mırıltı çıkardığımızda bir an önce üzerimdekileri çıkartma isteğiyle dolup taşarak yerleştirilen kıyafetlerime ilerledim ve bir tane gecelik çıkarttım. Uzun, beyaz ve kalındı. Giyinmek için perdenin arkasına geçtiğimde Jungkook'un da kendine bir kıyafet çıkardığını göz ucuyla görmüştüm. Yolculuk için kolay ve rahat bir elbise seçtiğimden çıkartması da kolay olmuştu fakat korsemle kaldığımda işlerin bu kadar kolay gitmeyeceğini biliyordum.

İkinci bir deri gibi vücudumu kaplayan korseyle ne yapacağımı düşünürken Jungkook seslendi. "Rosie, hâlâ çıkaramadın mı? Seni bekliyorum." diyen Jungkook ile daha da çıkmaza sürüklenmiştim. O da perdenin arkasına geçmek için sıra bekliyor olmalıydı.

a queen and her tearsDär berättelser lever. Upptäck nu