19, cunning

5.2K 631 142
                                    

Mart ayı oldukça soğuk geçiyordu. Özellikle Senga'nın kuru soğuğu içime işliyordu. Yaklaşık on gündür dışarıda oldukça kar vardı ve bugün, kar yağmaya devam ediyordu.

Mutlulukla gülümseyip kalın yünden yapılmış olan eldivenlerimi elime geçirdim ve üzerimdeki uzun, kalın pelerine daha da sindim. Jisoo, kahvaltıdan sonra prensler ok talimine gittiğinden kadınlar olarak yalnız kalmamızı fırsat bilmiş ve bizi sarayın yakınlarındaki tepeye getirmişti. Av köşkünde üzerime âdeta yapışan hastalığım birkaç gün önce geçmişti. Yine de hassas bir bünyeye sahip olduğumdan önlemimi alarak oldukça kalın kıyafetler giymiştim.

Bunca güzelliğin arasında moralimi bozan bir etmen daha vardı: o da So-Yeun'du. Anlıyordum, o saraya ait bir leydiydi fakat yine de yüzsüz davranışları sinirlerimi bozuyordu.

Gözlerimi devirip at arabasından indim. Kar kalınlığı bu tepede oldukça fazlaydı.

Diğer arabadan çıkıp yanımıza Haru, Annya, Sophia ve So-Yeun geldi. Yanımdaki Jisoo, aramızdaki en büyük olarak öne atıldı ve "Şu ileriye gidip gruplara ayrılalım sonra da savaşalım!" deyip coşkuyla önden gittiğinde bu yaşam enerjisine sahip olmasını takdir ediyordum. Çok güleç yüzlü ve cana yakındı, insan yanında bulunduğunda istemsizce gülüyordu.

Önden giden Jisoo'yu takip ettiğimizde tepenin düz kısmına geldik. Düz olsa da ormanlık bir yerdi, ağaçlar sayesinde bir yere saklanmamız çok kolay olurdu.

Namjoon'un eşi Yura hasta olduğundan aramıza katılamadığından altı kişi olarak gelmiştik. Bu yüzden takımlara bölünmemiz kolaylaşmıştı.

Ben, So-Yeun'la aynı takımda olmak istemediğimden direkt Jisoo'nun yanına gittim. Jisoo, ben, Annya bir takım; Haru, Sophia ve So-Yeun bir takım olduğunda ormanı belli bir ölçüde ikiye böldük ve takımlar kendi köşelerine çekildi.

Hırslı bir şekilde geçen Jisoo'nun koyduğu kurallara göre üzerine kar topu gelen kişi savaşta mağlup olurdu ve oyundan çıkardı.

Jisoo, bir ağacın altına saklanıp hızlıca yerden kar alıp yuvarlamaya başladığında ben de daldığım köşelerden çıktım ve hızlıca kar yuvarlamaya başladım.

Oyun, Jisoo'nun hakem olarak belirlediği uşağın başla demesiyle başlayacaktı. Aradan geçen birkaç saniyenin ardından başla komutunun verilmesiyle bir anda ortalık cümbüşe döndü.

Oyun, son hızla başladığında ilk elenen kişi Hoseok'un eşi Annya olmuştu. Fazla naif ve sessiz biriydi, ilk elenmesine pek de şaşırmamıştım ama o kendini tamamen oyuna kaptırmış olacak ki gülerek oyundan çıkmıştı. Eğer ki ilk elenen kişi Jisoo olsaydı büyük ihtimâl hırsla kar toplarını milletin ağzına dizerdi.

Jisoo, sert bir şekilde yuvarladığı kar toplarını karşıya atarken yanımdan birkaç kez kar topu geçmişti. Neyse ki çarpmamıştı da bu eğlenceden mahrum kalmamıştım.

Ben de oyundan Sofia'nın çıkmasıyla hırslandım ve kar toplarını hızlıca yuvarlayıp fırlatmaya başladım. Bizim takımdan Jisoo ve ben kalmıştık.

"Bastır, Rosie! Kaybedersek seni öldürürüm!" diye tehditlerini savuran Jisoo ile hırslandım ve elimdeki kar toplarını kollarım yorgunluktan kopana kadar fırlatmaya başladım. Bir tanesi, Haru'nun koluna çarptığında Jisoo ile sevinç çığlıkları atmaya başladık.

Karşı takımdan sinsi So-Yeun kalmıştı ve kar tekrardan yağmaya başladığından görüşümüz bulanıklaşmıştı.

"Eğer beni öldürürsen sana ablalık hakkımı helal etmem, So-Yeun!" diye âdeta çığırdı Jisoo. Ben gülerek etrafa bakınmaya çalıştığımda So-Yeun'u bir türlü göremiyordum.

a queen and her tearsWhere stories live. Discover now